SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED (S.A.S)

SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED (S.A.S)

MÜCADELENİN ŞİDDETLENMESİ

Müslümanların sayısının artmasıyla birlikte, müşriklerin düşmanlıkları da şiddetlendi. Hz.Peygamber (s.a.s), Allah’ın (c.c) emrini açıklamaktan ve hoşlanmadıkları şeyleri söylemekten geri durmuyordu. Müslümanlardan zayıf olanlar (köleler, kadınlar, fakirler, kabilesi zayıf olanlar,...) ise agır işkencelere ugramaya başlamışlardı. Dövülmek,aç susuz bırakılmak, Mekke’nin en sıcak saatlerinde güneş altında tutulmak, ateşe yatırılmak, kızgın demirlerle daglanmak,... gibi işkencelerle dinlerinden döndürülmeye çalışılıyorlardı. Bazıları işkencelere dayanamayarak onların istediklerini söylüyor; Bilal-ı Habeşi (r.a), Habbab bin Eret (r.a) gibi bazıları ise istediklerini söylemeyi her türlü işkenceye ragmen reddediyorlardı. Ammar b. Yasir’in babası ve annesi gibi işkence altında can verenler de vardı.

Bilal-i Habeşi (r.a)
Mekke’nin önde gelen liderlerinden Ümeyye bin Halef’in kölesiydi. Ümeyye, Bilal’in (r.a) Müslüman oldugunu ögrenince vazgeçirmek için en agır işkencelere başvurdu. Ögle vakti evden çıkarılıp kızgın kumların üzerine sırt üstü yatırılıyor ve üzerine agır bir taş koyuyor, bazen de kumların üzerine yüzüstü yatırılıp her tarafı taşlarla örtülüyordu. Fakat o dinini inkar etme tekliflerine “Ahad! Ahad” (Bir, Bir) diyerek karşılık veriyordu. Sonunda Ümeyye, Hz.Ebubekir (r.a)’in “Bilali (r.a) kendisine satma” teklifini kabul etti. Hz.Ebubekir (r.a) de Bilal’i (r.a) satın alarak azad etti.

Habbab b. Eret (r.a)
Habbab (r.a), azad edilmiş bir köleydi. Demircilik yapardı. Müslümanlıgını açıklamaktan çekinmeyen ve bu yüzden de agır işkencelere ugratılan koruyucusuz Müslümanlardan oldu. Çıplak vücudunu dikenler içinde sürüklerler, en sıcak günlerde demir gömlek giydirip vücudunun yagı eritilircesine güneş altında tutarlar, ateşte kızdırılmış taşları sırtına basarlar, yine de istediklerini söyletemezlerdi.

Hz.Ömer (r.a) , halifeligi sırasında Habbab’a (r.a) müşriklerden çektigi işkenceyi sormuştu. Habbab (r.a), 
- Ey Mü’minlerin emiri! Bak sırtıma!
dedi. Hz.Ömer (r.a)sırtına bakınca kendisini, 
- Dogrusu, ben hiç bir insanın sırtını böyle görmemiştim!
demekten kendini alamadı. Bunun üzerine Habbab (r.a) anlatmaya başladı:
- Benim için bir ateş yakmışlardı. Ateşin üzerine sürüklenerek atıldım. ıçlerinden birisi ayagı ile gögsüme bastı. O ateşi ancak, benim sırt etimin yagı söndürmüştü! 
Müşriklerin en agır işkencelerine ugramış bulunuyorduk. Rasulullah (s.a.s.) Kabe’nin gölgesinde iken yanına vardık. Müşriklerden çektiklerimizi kendisine anlatıp,
Ya Rasulullah! (s.a.s) Bizi, dinimizden döndürmelerinden korktugumuz şu kavme karşı, yüce Allah’tan (c.c) yardım dilemez misin?
dedik. Rasulullah’ın (s.a.s) yüzünün rengi degişti, dogrulup oturdu. 
Vallahi, sizden öncekiler içindeki inananlardan bir kimse yakalanır, kendisi için yerde bir çukur kazılır, dizlerine kadar çukura gömülür, sonra bir testere ile ikiye bölünürdü; ya da, etleri demir taraklarla taranırdı da, bu işkenceler onu dininden döndüremezdi. 
Allah’tan (c.c) korkun! Hiç şüphesiz, O, sizin için fetih ihsan edecektir. Ve bu iş muhakkak tamamlanacaktır! Öyle ki, hayvanına binmiş bir kimse, San’a’dan ile Hadramevt’e gidecek de yüce Allah’tan (c.c) başka bir şeyden korkmayacak! Fakat siz acele ediyorsunuz!
buyurdu.

Yasir Ailesi
Yasir (r.a), Yemen’den gelip Mekke’ye yerleşmiş, Ebu Huzeyfe’nin kölesi Sümeyye hatunla evlenmiş, ondan Ammar (r.a) ve Abdullah (r.a) isminde ogulları olmuştu. ıslam’ın duyulması ile birlikte de topluca ıslam’a girmişlerdi. Fakat aslen Mekkeli olmadıklarından, kendilerini koruyacak bir aile çevreleri bulunmuyordu. Bu yüzden de agır işkencelere maruz kaldılar. En sıcak zamanında, güneşin kızdırdıgı Mekke kayalıklarına götürülüp işkenceye ugratılıyorlardı.

Bir gün, işkenceden sonra, Hz.Peygambere (s.a.s) rastladılar. 
Yasir(r.a):
- Ya Rasulallah! Zaman, hep böyle işkenceli mi olacak?
- Ey Allah’ım! Yasir ailesini bagışla!” diye dua etti. Arkasından da,
- Sabr ediniz ey Yasir ailesi! Sevininiz ey Yasir (r.a) ailesi! Hiç şüphesiz mükafatınız cennettir.
buyurdu. Yasir(r.a), müşriklerin söyletmek istedikleri şeyi söylemedi ve işkenceler altında can verdi. ıslam’ın ilk şehidi Yasir’dir (r.a). Oglu Abdullah (r.a) ok ile vurularak öldürüldü. Sümeyye hatun da ilerlemiş yaşına ve kocasının ölümüne ragmen dininden dönmedi. O da hakaretler ve işkenceler altında can verdi.

Aile fertlerinden bir tek Ammar (r.a) kalmıştı. Ona da bazen Mekke’nin sıcak kayalıklarında, bazen bogarcasına suya batırılarak, zaman zaman da sırtı ateşle daglanarak işkence yapılıyordu. Sırtındaki yanıkların izleri, yıllar geçtikten sonra bile kaybolmamış, 
- Nedir bunlar?
diye soruldugunda, 
- Bunlar, Kureyşlilerin Ramda’da bana, ateşle yaptıkları işkencelerin izleri.
diye cevap vermişti.

Bir gün Hz.Peygamber (s.a.s), Ammar’a (r.a) rastladı. Ammar (r.a) işkence’den yeni kurtulmuştu ve aglıyordu. Hz.Peygamber (s.a.s) elini gözlerinin üzerine sürdü.
- Bir daha sana işkence yaparlarsa, istediklerini söyleyiver ve işkenceden kurtul!
buyurdu. Müşrikler Ammar’ı (r.a) yine yakaladılar ve işkenceye başladılar. 
- Muhammed (s.a.s)’e sövünceye ve ‘Lat ve Uzza, Muhammed (s.a.s)’in dininden daha iyidir!’ diyinceye kadar seni bırakmayacagız.
diyorlardı. ıstediklerini söyledi ve serbest bırakıldı. Ammar (r.a), aglayarak Hz.Peygamber (s.a.s)’in yanına geldi:
- Ya Rasulallah (s.a.s) ! Lat ve Uzza’nın Senin dininden daha iyi oldugunu söylemeden beni bırakmadılar.
- Bunları söyledigin zaman kalbini nasıl buldun? Kalbin rahat mıydı, degil miydi?
- Hayır, rahat degildi.
- Ögle ise sana bir sorumluluk yoktur! Eger bir daha seni zorlarlarsa, söylediklerini tekrarlayıver!
Ammar (r.a) ile ilgili olarak şu ayet indi:
Kalbi îmanla (tevhid ile) huzur bulmuşken, (dinden dönmeye) zorlananın dışında, kim îmanından sonra Allah'ı inkâr eder ve gönlünü küfre açarsa, Allah'tan onların üzerine (büyük) bir gazap vardır; en büyük azap da onlar içindir.
16/106
Kureyş müşrikleri, ıslâm'dan dönmeyen Hz. Ammâr (r.a.)'ın annesi Sümeyye (r. anhâ)'yı iki deve arasına baglayarak, babası Yâsir (r.a.)'i de işkence yaparak şehid etmişlerdi. Ammâr (r.a.)'ı da kuyuya atmışlardı ki tam bogulacagı sırada Ammâr (r.a.) onların telkinlerine rızâ gösterip hayatını kurtarmıştı. Bundan dolayı onun hakkında mürted diyerek Rasûlullah (s.a.v.)'e haber verdiler. Rasûlullah (s.a.v.) onun gözlerinin yaşını sildi ve ona: "Kalbin nasıl?" dedi. Ammâr da "Îmanla dopdolu" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): "Onlar eziyet ederlerse, yine aynı şeyi söyle ve kurtul" buyurdu ve gelen bu âyeti okudu. Böylece anne ve babasının yaptıgı azîmet, kendisinin tatbîkâtı da ruhsat oldu (Mehmed Vehbi, VII, 2903; ıbn Kesîr (Sâbûnî), III, 347).

Habeş Ülkesine Hicret
Kureyş müşriklerinin, iman edenleri dinlerinden döndürmek için yaptıkları işkenceler son haddine varmıştı. Sonunda Mekke dışındaki yerlere göç edilebilecegine işaret eden ayetler indirildi:
Ey îman eden kullarım! şüphesiz benim arzım geniştir. O halde (ıslâm'ın geregini rahatça söylemek ve yaşamak nerede mümkünse, gidip orada) bana kulluk edin. [krş. 4/97; 39/10]
29/ 56
Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.
29/ 57
Îman edip de sâlih (sevaplı) işler yapanlar var ya, elbette onları, cennette, içinde ebedî kalacakları, alt tarafından (su, süt, şarap ve baldan)1 ırmaklar akan yüksek köşklere yerleştirecegiz. ışte ne güzeldir (böyle sâlih) amel işleyenlerin mükâfâtı! Onlar, (sıkıntılara) sabreden ve yalnız Rab'lerine dayanıp güvenenlerdir.
29/ 58-59
Nice canlı (mahlûk) vardır ki rızkını (kendisi) taşıyamaz. Onlara da, size de Allah rızık verir. O, hakkıyla işitendir, bilendir.
29/ 60
Sahâbîler (r.a.) kendilerine hicret emredildigi zaman bazıları, "Biz, geçimimiz bulunmayan bir yere gidiyoruz" demişlerdi. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu.

Hz.Peygamber (s.a.s), inananlara Mekke’den ayrılmak için izin verdi:
- Yeryüzüne dagılın! Allah (c.c), sizi yine bir araya toplar!
- Ya Resulullah (s.a.s)! Nereye gidelim?
- Habeş topragına giderseniz iyi olur. Çünkü, orada yanındakilerin hiçbirine zulüm yapılmayan bir kral vardır. Allah (s.a) , içinde bulundugunuz sıkıntılardan bir çıkış yolu açıncaya kadar orada bulunun.

Peygamberligin beşinci yılında, 17 Müslümandan oluşan ilk kafile, ülkelerinden gizlice ayrılarak Habeş topraklarına hicret ettiler. Müşrikler, yakalamak için peşlerine düştülerse de yakalamayı başaramadılar. ılerleyen zamanlarda başka Müslümanlar da ülkelerini terk ederek hicret edenlere katıldılar.

Fakat çok geçmemişti ki, Mekke’den, müşriklerin ileri gelenlerinin Müslüman oldugu, ıslam’a karşı tutumun degiştigi yönünde haberler almaya başladılar. Haber, büyük sevinç uyandırdı. Ülkelerine geri dönmemeleri için bir sebep kalmamıştı. Muhacirler (hicret edenler), aynı yıl içinde ülkelerine geri döndüler. Fakat, kendilerini büyük bir hayal kırıklıgı bekliyordu. Ulaşan haberler asılsızdı ve yanlış anlamalardan kaynaklanıyordu. Mekke’de durum daha kötüleşmiş, işkenceler daha da çekilmez hale gelmişti.

Bir süre sonra, Habeş topraklarına ikinci kere hicret etmek zorunda kaldılar. Bu sefer muhacirlerin sayısı yüzü geçiyordu. Mekke’de her evde adeta bir matem havası vardı. Hemen her aileden birkaç kişi göç etmek zorunda kalmıştı. Birinin oglu gitmişse digerinin kızı ya da damadı hicret etmişti. Kureyş müşrikleri, ülkelerinden ayrılan Müslümanların kendilerine teslim edilmeleri için Habeş hükümdarı Necaşi’ye bir heyet gönderdiler. Necaşi, Hristiyanlık dinine mensuptu. iki tarafı da dinledikten sonra, Müslümanların inançlarını kendi inançlarına çok yakın buldu ve emniyet içinde Habeş topraklarında yaşamalarına izin verdi. Kureyş heyeti, Habeşistan’dan eli boş döndü.

Habeşistan’dan Gelen Heyet
ıslam’ın haberi Habeşistan’ın dört bir yanına yayılmıştı. 20 Hristiyandan oluşan bir heyet durumu yerinde incelemek üzere Mekke’ye geldi ve Hz.Peygamber (s.a.s) ile Kabe’nin yakınında görüştüler. Heyetin geldigini haber alan Kureyşliler de orada toplanmışlardı. Heyetin üyeleri Hz.Peygambere (s.a.s) sorular sordular ve cevaplarını aldılar. Hz.Peygamber (s.a.s), heyettekileri ıslam’a davet etti ve onlara Kur’an-ı Kerim’den ayetler okudu. Heyettekiler göz yaşlarıyla okunanları dinlediler ve iman ettiler. Toplantı bitiminde Ebu Cehil ve adamları heyetin yolunu kestiler:
- Yahu siz ne biçim adamlarsınız? Dindaşlarınız sizi, bu adamın nasıl oldugunu ve ne yaptıgını araştırmak üzere buraya göndermiş. Fakat siz yanına oturur oturmaz kendi dininizi terk edip ona iman ettiniz. Sizin gibi ahmakları hayatımızda görmedik!
- Biz sizin gibi cahilce davranamayız. ızin verin biz kendi yolumuza gidelim.

Bu olay, Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde anlatılmaktadır:
Kendilerine bu (Kur'ân)dan önce kitap verdiklerimiz(den bir çogu) buna inanırlar. [bkz. 2/121; 3/199; 17/107]
28/52
Onlara (Kur'ân) okundugu zaman: "O'na inandık, dogrusu o, Rabbimizden (gönderilen) bir haktır. şüphesiz biz ondan önce de müslüman olan kimseler idik" dediler.
28/53
ışte onlara sabır (ve îmanda sebat) etmelerinden dolayı, mükâfâtları iki defa verilecektir. Onlar, kötülügü iyilikle savarlar ve kendilerine rızık (olarak) verdigimiz şeylerden hayra harcarlar.
28/54
Onlar boş/faydasız ve uygunsuz söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve: "Bizim işlerimiz (amellerimiz) bize, sizin işleriniz de sizedir. Size selâm olsun (hoşça kalın), biz câhil(lik eden)leri istemeyiz (ıslâm cahili kimselerle oturup kalkmayız/arkadaşlık etmeyiz)"1 derler. (krş. 6/68)
28/55

Hz.Hamza (r.a)
Ebu Cehil, Safa tepesinin yanından geçiyorken Hz.Peygamber’i (s.a.s) gördü, sövüp saymaya başladı. Hem kendisi, hem de dini ile alakalı çok agır hakaretlerde bulundu. Hz.Peygamber (s.a.s) ise ona cevap vermeden geçip gitti. Fakat çevreden bu olayı gören ve Ebu Cehil’in söyledigi sözleri duyanlar olmuştu.

Hazma (r.a), Hz.Peygamberin (s.a.s) amcasıydı. Fakat kedisinden sadece 2 ya da 4 yaş büyüktü. Kureyş içinde kahramanlıgı ve cesaretiyle tanınırdı. Avdan dönüyorken, biraz önce yaşanan olaya tanık olan bir kadın Hamza’nın (r.a) yolunu kesti:
- Kardeşinin oglu Muhammed (s.a.s)’in başına gelenleri, Ebu Cehil’in yaptıgı hakaretleri bir görmeliydin! Fakat Muhammed (s.a.s) ona hiçbir şey söylemedi. 
Duydugu sözler karşısında Hamza (r.a) büyük bir öfkeye kapıldı. Yolunu degiştirerek Ebu Cehil’i aramaya başladı. Kabe’nin yakınlarında arkadaşlarıyla oturuyor halde buldu. Yanına gidip, elindeki yayı öfkeyle kafasına vurdu. Ebu Cehil’in kafası yarıldı. 
- Muhammed (s.a.s)’e hakaret ediyorsun ha! ışte ben de Onun dinine girdim, Onun söylediklerini söylüyorum. Gücün varsa söylediklerini bana da söyle!
Ebu Cehil’in yakınlarından birisi Hamza’ya (r.a) karşılık vermek için ayaga kalktıysa da Ebu Cehil onu durdurdu:
- Hamza’yı (r.a) bırakın! Onun kardeşinin oglu Muhammed’e (s.a.s) çok agır bir şekilde hakaret etmiştim.

Hazma (r.a), herkesin önünde ıslam’a girdigini açıklamıştı. Ama bunu akrabalık hassasiyetiyle, fazla düşünmeden yapmıştı. Eve döndügünde düşünmeye başladı:
- Ben Kureyş’in önde gelen insanlarından biriyim. Fakat atalarımın dinini terk ettim de dininden dönen birisine tabi oldum. Bunun yerine ölsem daha iyiydi. 
Sonra da dua etmeye başladı.
- Ya Rabbi! Eger bu dogru yolsa kalbimi bundan yana yap. Degilse, bir çıkış yolu göster.
Geceyi çok huzursuz bir şekilde geçirdi. Ertesi gün Hz.Peygamberin (s.a.s) yanına gitti:
- Yegenim! şu anda içinden çıkılmayacak bir durumdayım. Bu benim gibi “neyin dogru, neyin yanlış oldugunu” bilemeyen birisi için büyük bir mesele.
Hz.Peygamber (s.a.s) amcasının tereddütlerini dinledi ve nasihatlerde bulundu. Sonunda Allah (c.c) , Hz.Hamza’nın (r.a) kalbini imanla doldurdu:
- Senin dogru oldugunu tasdik ediyorum.

Uyarılma
ıslam’a girenlerin sayısı her geçen gün artıyordu. Ama Müslüman olanların çogu gençler, köleler, ya da nüfuz sahibi olmayan zayıf kimselerdi. Kureyşin liderleri ise Müslüman olmaya yanaşmıyorlardı. Bunlardan hiç degilse birkaç tanesi ıslam’a girse ıslam daveti daha kolay yayılabilecekti. Bu yüzden de Hz.Peygamber (s.a.s) onları kazanmak için özel bir gayret gösteriyordu.

Bir gün Kureyş’in önde gelenlerinden Velid ile yalnız kalma fırsatını yakaladı. Velid hem güçlü hem de digerlerine göre daha anlayışlı ve açık fikirli birisiydi. Onlar sohbete dalmış bir haldeyken, yeni Müslüman olmuş bulunan kör bir adam yanlarından geçti. Hz.Peygamberin (s.a.s) sesini duyunca durdu. Kendisine Kur’an’dan bir bölüm okumasını rica etti. Sohbet yarıda kesildi. Hz.Peygamber (s.a.s) Velid’e bir şeyler anlatma fırsatını zor ele geçirmişti. Üzülerek yüzünü başka tarafa çevirdi. Bunun üzerine Hz.Peygamberi (s.a.s) uyaran şu ayetler indirildi:
(Peygamber) âmâ geldi diye yüzünü ekşitti ve döndü.
80/1-2
(Rasûlüm!) Sen ne biliyorsun, belki o, (senden ögrendigiyle) arınacak (nefsini tezkiye edecek) veya ögüt alacaktı da o ögüt kendisine fayda verecekti!
80/3-4
Ama (zenginliginden ögüde) ihtiyaç duymayana gelince, sen ona yönel(ip ilgi göster)iyorsun. Halbuki onun arınmamasından sana ne?
Müslümanlar için, zenginliginden dolayı hiç kimseye iltifat etmeme uyarısı vardır.
80/5-6-7
Fakat sana koşup gelen kimse, (Allah'tan) kork(arak gel)mişken, sen onunla (habersiz gibi) ilgilenmiyorsun.
80/8-9-10
Hayır! (Böyle yapman dogru degil.) Çünkü o (âyetler) bir ögüttür; artık dileyen onu belleyip ögüt alır.
80/11-12

Tedavi
Müşriklerden bazıları Hz.Peygamberin (s.a.s) gerçekten cinlerin etkisi altına girdigine inanıyorlardı. Dammad Mekke’den uzakta yaşayan Arap kabilelerinden birisine mensuptu. Cinler ve büyü konusunda derdi olanları şifaya kavuşturmasıyla ünlenmiş bir kimseydi. Kureyş’ten bir heyet Mekke’den kalkıp onun köyüne kadar gittiler ve yardım etmesi için ricada bulundular.

Dammad kalkıp Mekke’ye geldi:
- Cinlenmiş dediginiz adam nerede? Belki Allah benim elimle şifaya kavuşturur!
Kendisine Hz.Peygamberi (s.a.s) gösterdiler. Dammad, Hz.Peygamberin (s.a.s) yanına gitti:
- Ben cinlerden gelenleri baglar, insanları şifaya kavuştururum. Allah benim elimle diledigi kimselere şifa verir.
Dammad’ın sözlerini dinleyen Hz.Peygamber (s.a.s) ona şu sözlerle cevap verdi:
- Hamd Allah’a (c.c) mahsustur. Onu över, ondan yardım dileriz. Onun dogru yola ilettigini saptıracak; saptırdıgını da dogru yola iletecek kimse yoktur. Allah’tan başka tanrı olmadıgına, Onun bir ve ortaksız olduguna şahidlik ederim. 
Dammad bu sözler karşısında şaşırmıştı. Aynı sözleri tekrar etmesini istedi. Hz.Peygamber (s.a.s) bir kere daha tekrarladı. Üçüncü tekrardan sonra,
- Allah’a yemin ederim ki, ben kahinlerin, büyücülerin ve şairlerin sözlerini duydum. Fakat senin sözlerine benzeyenini duymadım. Elini uzat da sana baglanayım.
Hz.Peygamber (s.a.s) elini onun eliyle birleştirdi ve Dammad Müslüman oldu.

Hz.Ömer (r.a)
Ömer, Kureyş’in ileri gelenlerindendi. ıslam’a karşı da sert bir tutum içindeydi. Habeşistan’a giden heyetin elleri boş döndügü ve Hz.Hamza’nın (r.a) Müslüman oldugu günlerdi. Hz.Peygamber (s.a.s), Müslümanlarla otururken, 
- Allah’ım! Ebu Cehil ya da Ömer bin Hattab’tan biriyle ıslam’ı aziz kıl!
diyerek dua etmişti.

Ömer’i etkileyen ilk olay zulüm gören Müslümanların Habeşistan’a hicreti olmuştu. Leyla binti Ebi Hasme, Ömer’in yakın akrabalarındandı. Kocası Amir ile birlikte Habeşistan’a hicret etmek için hazırlanıyorlardı. Leyla yaşadıkları olayı şöyle anlatıyor:
Göç için eşyalarımızı topluyorduk. Ömer bize geldi. Onun elinden çok çekmiştik. Bir süre bizi seyretti, sonra söze başladı:
- Gidiyor musunuz?
- Evet, bize çok eziyet ettiniz. Biz de artık Allah’ın topraklarından birine gidecegiz. Umarım orada rahat ederiz. 
- Allah sizinle beraber olsun.
Ömer’in sesi titriyordu ve yüzü aglamaklıydı. Mekke’den ayrıldıgımıza belli ki çok üzülmüştü. Amir gelince ona dedim ki,
- Keşke Ömer’i bir görseydin. Az önce buradaydı. Ayrılmamıza nasıl da üzülüyordu. 
- Sen Ömer’in Müslüman olacagını mı düşünüyorsun?
- Evet.
- Hattab’ın eşegi Müslüman olur da O adam olmaz.

ılerleyen günlerde, Kureyş müşriklerinin bulundugu bir toplulukta Ebu Cehil konuşmaya başladı:
- Ey Kureyş toplulugu! Muhammed, tanrılarımıza dil uzattı, gelip geçmiş olan baba ve atalarımızın Cehennem’de azap gördüklerini söyledi. Haberiniz olsun! Muhammed’i öldürecek kimseye benden yüz deve, bin altın ve dahası var.
Ömer: 
- Ben buna talibim!
- Sen buna elverişlisin!
- Ey Ebulhakem! Saglam kefalet var mı?
- Evet var!
Ömer, Hz.Peygamber (s.a.s)’i öldürmek üzere, kılıcını kuşanmış olarak yola çıktı. Yolda, kendi kabilesinden olan Nuaym bin Abdullah’a rastladı:
- Ey Ömer nereye gidiyorsun!
- Kureyşlilerin işlerini darmadagın eden, atalarının dinini bırakıp yeni din edinen Muhammed’e gidiyorum. Öldürecegim Onu!
- Vallahi, ey Ömer! Nefsin aldatmış seni! Sen, Muhammedi öldürünce, Onun akrabalarının seni yeryüzünde gezer bırakacagını mı sanıyorsun? Sen önce kendi ev halkınla ilgilen!
- Sen kimi kastediyorsun?
- Enişten Zeyd (r.a) ve kız kardeşin Fatıma’yı kastediyorum! ıkisi de Müslüman oldular, Muhammed’e uydular ve Onun dinine girdiler.
Ömer, hemen geri dönüp kız kardeşinin evine yöneldi. Bu sırada Habbab Kur’an ögretmek için evlerine gelmişti. Üzerinde Taha suresi yazılı sayfayı okuyorlardı. Ömer’in hiddetli sesini işitince Habbab, evin bir köşesine gizlendi. Fatıma da sayfayı alıp sakladı. Fakat Ömer, eve yaklaştıgında Kur’an okundugunu duymuştu. ıçeri girdi:
- Duydugum O şey neydi?
- Sen bir şey duymadın!
- İkinizin de Muhammed’in dinine uydugunuzu haber aldım!
Eniştesinin üzerine yürüdü ve dövmeye başladı. Fatıma kocasını Ömer’in elinden kurtarmaya çalıştı ama aldıgı darbeyle yüzü kanamaya başladı. Bunun üzerine Fatıma, Ömer’e bagırdı:
- Evet biz Müslüman olduk! Sen istedigini yap! 
Ömer, kız kardeşini kanlar içinde görünce yaptıgına pişman oldu.
- Okudugunuzu verin de Muhammed’in getirdigi şeyin ne olduguna bir bakayım.
- Biz senin sahifelere bir şey yapmandan korkarız.
- Korkma! Okuduktan sonra geri verecegim!
- Ey kardeşim! Sen puta taptıgın sürece temiz degilsin. Halbuki, ona temiz olandan başkası dokunamaz!
Ömer kalkıp yıkandı. Ardından kendine verilen sayfayı okumaya başladı:
Tâ, Hâ.
20/1
(Rasûlüm!) Biz Kur'ân'ı sana zahmet çekmen için degil, ancak (Allah'tan) korkanlara bir ögüt olsun diye indirdik.
20/2-3
(Bu Kur'ân,) yeri ve yüce gökleri yaratanın peyderpey (tedrîcen) indirdigi (bir kitap)tır.
20/4
O Rahmân(ın hâkimiyeti) arşı kuşatmış/hükmü altına almıştır.
20/5
Göklerde, yerde, ikisinin arasında ve topragın altında olanlar(ın hepsi) ancak O'nundur.
20/6
Sesini (duâda) yükseltsen (de yükseltmesen) de (O'na göre birdir), çünkü O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. [bkz. 25/6; 14/38]
20/7
Allah O'dur ki, O'ndan başka ılâh yoktur, en güzel isimler O'nundur.
20/8

Ömer,
- Bu sözler, ne kadar güzel, ne kadar degerli!
demekten kendini alamadı. Habbab bunu işitince saklandıgı yerden fırladı:
- Ey Ömer! Vallahi, dün Hz.Peygamberden (s.a.s) işittim: 
“Ey Allah’ım! ıslam’ı Ebul Hakem bin Hişam ya da Ömer bin Hattab ile güçlendir!” 
diye dua ediyordu. Allah’ın bunu sana nasip edecegini umuyorum. 
Ey Ömer! Allah’tan kork! Allah’tan kork!
Ömer, Hz.Peygamber (s.a.s)in yerini ögrendi. Dogruca oraya gitti. Hz. Peygamber, Ömer’in geldigini haber almıştı. Kendisini avluda karşıladı. Kuşagından tutarak kendisine dogru hızlıca çekti:
- Ey ibn Hattab! Ne getirdin? Allah’ın sana bir musibet indirmesine kadar bekleyecegini sanmıyorum!
- Ben Allah’a (c.c) ve Allah’tan (c.c) gelen şeylere iman edeyim diye Senin yanına geldim. 
Bunun üzerine Hz.Peygamber (s.a.s) tekbir getirdi. Diger Müslümanlar da Tekbir getirdiler. Mekke sokakları tekbir sesleriyle yankılandı.

Hz.Ömer (r.a) gizlenmeyi kabul edebilecek birisi degildi. Kendisi anlatıyor:
ıslam’a girdigim gece kendi kendime şöyle düşündüm:
- Mekke’de Allah’ın peygamberine en çok düşman olan kim? Gidip ona Müslüman oldugumu söyleyeyim.
Aklıma gelen cevap Ebu Cehil oldu. Ertesi sabah kalkıp Ebu Cehil’in evine gittim, kapıyı çaldım:
- Hoş geldin kardeşimin oglu! Seni buraya getiren ne?
- Allah’ın peygamberine ve Onun getirdiklerine inandıgımı söylemek için geldim.
- Allah belanı versin! Getirdigin haberlere de lanet olsun!
dedi ve kapıyı yüzüme kapadı.

Daha sonra Ömer Kabe’nin yanına gitti. Müslüman oldugu haberi oraya ulaşmıştı. Hz.Ömer (r.a) bagırdı:
- Ben Müslüman oldum! ılan ediyorum ki, Allah’tan başka tanrı yoktur ve Muhammed (s.a.s) O’nun kulu ve peygamberidir. 
Bunun üzerine kavga çıktı. Müşrikler Ömer’i dövüyor, Ömer de gücü yettigi kadar onları hırpalıyordu. Nihayet güneş yükseldi, Ömer yorulup oturdu. Müşriklerin de kimisi oturmuş, kimisi de ayakta başında bekliyordu. Ömer onlara,
- Ne yaparsanız yapın!
diyordu. Bu arada Kureyş’ten yaşlı bir adam öne çıktı, ne oldugunu sordu:
- Ömer dininden dönmüş...
- Allah, Allah! Ne olmuş yani? Adam istedigi dini seçmiş. Onun işine ne karışıyorsunuz? Kabilesinin o adamı size teslim edecegini mi sanıyorsunuz? Bırakın peşini.
Bu sözler üzerine kalabalık dagıldı.

Hz.Peygamber (s.a.s)’e Yeni Teklifler
Müslümanların bir kısmı hicret etmişti. Ama bu ıslam’ın Mekke’deki durumunu zayıflatmadı. Çünkü, Müslümanların sayısı günden güne artıyor, ıslam yayılmaya devam ediyordu. Hem de önceleri, sadece zayıf insanlar ıslam’a girerken, artık Mekke’nin ileri gelenleri arasından da ıslam’a girenler görülmeye başlamıştı. Özellikle Hz.Hamza’nın ve Hz.Ömer’in ıslam’a girişiyle Müslümanlar önemli ölçüde güç kazandılar. Müşrikler durumun gittikçe zorlaştıgının farkındaydılar. Anlaşma yollarını bir kere daha denemeye karar verdiler. Aralarında toplantı düzenlediler: 
- Muhammed (s.a.s)’in işi yaygınlaştı. Sihirde, kehanette, şiirde en bilgininizi araştırın da, toplulugumuzu dagıtan, işimizi karıştıran, dinimiz ayıplayan şu adamla bir konuşsun. Üzerinde direndigi şey ile ne yapmak istedigine bir baksın. Onun haberlerini bize getirsin.
dediler. Sonunda da Utbe bin Rebia üzerinde karar kılındı. Teklif kendisine götürüldügünde Utbe:
- Vallahi, ben sihrin, kehanet ve şiirin her çeşidini işitmiş ve bunlar hakkındaki bilgilere vakıf olmuş durumdayım. Muhammed (s.a.s) ile bir konuşayım, kendisine tekliflerde bulunayım. Teklif edecegim şeylerden hangisini kabul ederse kendisine veririz. Belki de bizimle ugraşmaktan vazgeçer.
diyerek kendisine getirilen teklifi kabul etti. Hz.Peygamber (s.a.s)’in yanı gitti:
- Ey kardeşimin oglu! Sen de biliyorsun ki, kabilen içinde şeref ve soyca üstün bir mevkidesin. Fakat Sen, kavminin başına büyük bir iş açtın: Onların topluluklarını dagıttın, akıllarını akılsızlık saydın, dinlerini ayıpladın. Gelmiş geçmiş akrabalarını kafir saydın. Ey Muhammed (s.a.s)! Sen mi daha hayırlısın, yoksa büyük deden Haşim mi? Sen mi daha hayırlısın yoksa deden Abdulmuttalib mi? Sen mi daha hayırlısın yoksa baban Abdullah mı?
Hz.Peygamber (s.a.s), Utbenin bu sözlerine hiç karşılık vermedi, sustu. Utbe konuşmaya devam etti:
- Eger onların senden hayırlı oldugunu kabul ediyorsan, onlar senin ayıplamakta oldugun tanrılara tapıyorlardı. Yok eger, sen daha hayırlı oldugunu sanıyorsan konuş! Bu yoldaki sözlerini dinleyelim. 
Biz hiç bir zaman, yaptıkları kavmine senden daha agır gelen birisini görmedik! Toplulugumuzu dagıttın! ışimizi karıştırdın! Araplar içinde bizi rezil ettin! Artık, ‘Kureyşliler içinde bir sihirbaz, bir kahin türemiş” diye konuşuluyor. 
Gel sen beni dinle! Sana teklif edecegim şeyler üzerinde iyice düşün! Belki onların bazılarını kabul edersin.
- Söyle ey Ebulvelid! Dinliyorum!
- Ey kardeşimin oglu! Eger sen getirdigin bu işle mal elde etmek istiyorsan, malca en zenginimiz oluncaya kadar aramızda mallarımızdan toplayalım! 
Eger sen bununla şeref ve şan kazanmak istiyorsan, seni aramızda seyyid yapalım ve sensiz hiçbir işe karar vermeyelim!
Eger, kral olmak istiyorsan, seni kendimize kral yapalım!
Eger sana görünen şey, sana görünüp de, kendinden uzaklaştırmaya güç yetiremedigin bir cin ise, seni ondan kurtarıncaya kadar mallarımızı bu ugurda saçarcasına harcayalım!
Utbe sözlerini bitirinceye kadar Hz.Peygamber (s.a.s) onu dinledi. Sonra konuşmaya başladı:
- Ey Ebulvelid! Söyleyeceklerini söyleyip bitirdin mi?
- Evet!
- Sen de şimdi beni dinle!
Hz.Peygamber (s.a.s), besmele çekerek Fussilet suresini okumaya başladı:
Hâ Mîm,
41/1
(Bu Kur'ân) Rahmân ve Rahîm (olan Allah) katından indirilmiştir.
41/2
Bilecek (ve anlayacak kâbiliyetteki) bir toplum için hem müjde verici ve (âkıbet hakkında) uyarıcı hem de Arapça bir Kur'an olarak âyetleri açıklanmış bir Kitap'tır. (Buna ragmen) yine de onların çogu (Kur'an'dan) yüz çevirmiştir; onlar (hakîkati) işitmezler.
41/3-4
Dediler ki: "Bizi çagırdıgın şeye karşı kalplerimiz sargılar içindir (kapalıdır). Kulaklarımızda bir agırlık, bizimle senin aranda bir perde vardır. Sen (dînine göre)1 amel et, biz de şüphesiz (kendi dînimize göre) amel ederiz."
41/5
(Rasûlüm!) De ki: "Ben ancak sizin gibi bir insanım. Yalnız bana vahyediliyor ki: Sizin ılâh'ınız, ancak bir tek ılâh'tır. Bu sebeple (hepiniz îman ve itaatle) O'na dosdogru yönelin ve O'ndan magfiret dileyin. Vay 'Allah'a ortak koşan (Allah yerine başka varlıklara baglanan)ların' hâline!"
41/6
...
Eger (secdeyi) kibirlerine yediremezlerse, (kendi aleyhlerinedir, bilsinler ki) Rabbinin huzûrundaki (melek)ler, zaten gece gündüz hiç usanmaksızın O'nu tesbîh etmektedirler.
41/38

ayetine gelince secde etti ve şöyle buyurdu: 
- Ey Ebülvelid! Hiç işitmedigini dinlemiş bulunuyorsun! Artık işte sen, işte O!
Utbe birşey söylemeden arkadaşlarının yanına vardı. Utbe’yi gören arkadaşları birbirlerine, 
“Ebulvelid, gidişinden başka bir yüzle geldi” 
diyorlardı. Yanlarına oturdu:
- Ey Ebulvelid! Ne haberler getirdin?
- Ben, şimdiye kadar bir benzerini dahi işitmemiş oldugum bir sözü işitmiş bulunuyorum! Vallahi, o ne şiirdir, ne sihirdir, ne de kehanettir! 
Ey Kureyş toplulugu! Gelin, beni dinleyin! şu adamı üzerinde durdugu şeyle baş başa bırakın. Siz aradan çekilin, Ondan uzak durun! Vallahi kendinden dinlemiş oldugum söz, büyük bir haber olacaktır. Eger, Onu Araplar öldürürlerse, sizden başkasının eliyle Onun hakkından gelmiş olursunuz. Eger, O Araplara hakim olursa, Onun hakimiyeti sizin hakimiyetiniz; Onun kudreti ve şerefi, sizin kudret ve şerefiniz demektir. 
- Vallahi ey Ebulvelid! O seni de diliyle sihirlemiş!
- Bu benim, Onun hakkındaki görüşümdür. Siz nasıl istiyorsanız, öyle yapın!

Sizin Dininiz Size
Hz.Peygamber (s.a.s), Kabe’yi tavaf ederken Kureyş müşriklerinden yaşlı ve sözü geçen kimselerden bir grup yanına geldi:
- Sana bir teklifimiz olacak. Onda hem senin için, hem de bizim için iyilikler var!
- Teklifiniz nedir?
- Sen bizim ilahlarımız Lat ve Uzza’ya bir yıl tap! Biz de senin ilahına bir yıl tapalım. Böylece aramızda barış meydana gelsin. Senin taptıgın bizim taptıgımızdan daha hayırlı ise biz ondan nasibimizi almış oluruz. Eger, bizim taptıklarımız daha dogru ise, sen de ondan nasibini almış olursun!
- Ben Allah’a ibadet ederken, kendisinden başkasına ortak koşmaktan Allah’a sıgınırım!

Bu konuda Allah katından da şu ayetler indi:
(Ey Rasûlüm!) De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, (bütün yaratıkları) besledigi halde, beslenme ihtiyacı olmayan Allah'tan başkasını mı veli (dost ve işlerimi kendisi kendisine bıraktıgım vekil) edinecegim?" (Yine) de ki: "Bana, Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve aslâ müşriklerden olma! (buyuruldu.)"
6/14 
(Rasûlüm!) De ki: "Ey kâfirler!" (Ey, ıslâm karşıtları!)
109/01
"Sizin tapmakta olduklarınıza ben tapmam."
109/01
"Siz de (aslında) benim ibâdet ettigime ibâdet/kulluk edecek degilsiniz." 
109/01 
"Zaten ben sizin taptıgınız şeylere aslâ tapacak degilim".
109/01
'Allah var' deseniz bile. [10/31; 23/84-89]
"Siz de (aslında) benim ibâdet ettigime ibadet/kulluk edenlerden degilsiniz."
109/01
"Sizin (bâtıl) dîniniz size, benim (hak olan) dînim de banadır."
109/01
(ıslâm'ın tebligine/insana ulaşmasına, onun hayata geçirilmesine engel olunmadıkça ve saldırılmadıkça prensip böyledir. Yoksa dinlerini onaylamak için degildir.)

Ertesi gün, Hz.Peygamber (s.a.s) Kabe’nin yanında oturan müşriklerin yanına gitti. Başlarına dikilerek inen ayetleri okudu.

<<<Öceki Sayfa            Sonraki Sayfa>>>

Kaynaklar : Peygamberler Tarihi – M.Asım Köksal
Hz.Muhammed’in Hayatı – Martin Lings
Feyzü’l Furkan – Hasan Tahsin Feyizli