SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED (S.A.S)

SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED (S.A.S)

AMCASININ ÖLÜMÜNDEN SONRA

Hz.Peygamber (s.a.s), amcası Ebu Talib’in ölümünden sonra, günlerce dışarı çıkmadı. Dışarı çıktığında ise Kureyş müşriklerinin, Ebu Talib’ten dolayı yapmaya çekindikleri davranışlarla karşı karşıya kalıyordu. İşte onlardan birkaç tanesi:

Hz.Peygamber (s.a.s), başı toz toprağa bulanmış halde evine geldi. Müşrikler başına toprak saçmışlardı. Kızlarından biri, başındaki tozu, toprağı temizlerken ağlamaya başladı. Bunun üzerine, şöyle buyurdu:
- Kızım, ağlama! Muhakkak ki, Allah, babanı koruyacak ve savunacaktır. Kureyş müşrikleri, Ebu Talib ölmeden önce, hoşlanmadığım bir şeyi yapmaya pek muvaffak olamamışlardı.
***
Hz.Peygamber (s.a.s), bir yanında Hz.Ebubekir (r.a), diğer yanında Hz.Osman (r.a) olduğu halde Kabe’yi tavaf ediyordu. Müşriklerin ileri gelenlerinden bazıları da Kabe’nin hizasına oturmuşlardı. Yanlarından geçerlerken müşrikler, Hz.Peygamber (s.a.s)’in hoşlanmayacağı şeyler söylediler. Bir dahaki geçişlerinde, Ebu Cehil:
- Vallahi, deniz, bir kıl parçasını ıslatacak suya sahip oldukça ve Sen atalarımızın taptığı tanrılara tapmayı engelledikçe, seninle barışmayacağız.
dedi. Hz.Peygamber (s.a.s) de: 
- Ben de öyle!
diye cevapladı. Dördüncü tavafta, Ebu Cehil, yerinden sıçrayarak Hz.Peygamberin (s.a.s) yakasını tuttu. Diğerleri de harekete geçtiler. Kısa bir itiş-kakıştan sonra müşrikler dağıldılar. Hz.Peygamber (s.a.s):
- Vallahi, Allah’ın (c.c) acil azabını hak edinceye kadar, siz bu işten vazgeçmeyeceksiniz! Sizler, Peygamberiniz için ne kötü bir kavimsiniz!
buyurdu ve evine döndü. Hz.Ebubekir (r.a) ve Hz.Osman (r.a) da kendisini eve kadar takip ettiler. Hz.Peygamber (s.a.s), kapısının önünde durarak onlara yönelip:
- Sevininiz! Hiç şüphesiz, yüce Allah, dinini açıklayacak ve üstün kılacak. Peygamberine de yardım edecek. Şu gördüğünüz kimselerin de sizin ellerinizle, tez zamanda canlarını alacak!
Hz.Osman (r.a) şöyle diyor:
- Vallahi ben, yüce Allah’ın (c.c) , bizim ellerimizle, onların canlarını aldığını gördüm.
***
Ukbe, Peygamber’e düşmanlıkta müşriklerin en ileri gidenlerindendi. Hz.Peygamber (s.a.s) ona:
- Ey Ebu Eban! Sen, bu davranışlarını daha azaltmayacak mısın?
- Hayır! Sen üzerinde durduğun şeyi bırakıncaya kadar azaltmayacağım!

Hz.Peygamber (s.a.s) Kabe’nin yanında namaz kıldığı sırada, Ukbe yanına geldi. Omuz atkısını toplayarak, boynunu sıkmaya ve boğmaya başladı. Sonunda Peygamber dizlerinin üzerine düştü. Çevredekiler, öldüğünü sanarak bağrışmaya başladılar. Hz. Ebubekir (r.a) yetişerek Ukbe’yi Peygamberin üzerinden çekti ve bağırdı:
- “Rabbim Allah’tır” diyor diye bir adamı öldürecek misiniz!
***
Hz.Peygamber (s.a.s), Kabe’nin yanında namaz kılıyordu. Yakında oturan müşriklerden birisi bir teklifte bulundu:
- İçinizden kim, falanca kişinin evinde kesilmiş bulunan devenin midesi ve bağırsaklarını getirip de bu adamın sırtına atabilir?
Ukbe Bin Muayt, ayağa kalktı. Tarif edilen yerden pislikleri alıp getirdi. Secdeye eğildiği sırada Hz.Peygamberin (s.a.s) sırtına bıraktı. Hz.Peygamber (s.a.s) başını secdeden kaldıramıyor, müşriklerse bu duruma kahkahalarla gülüyorlardı. Durumu öğrenen kızı Fatıma koşarak geldi. Babasının sırtındaki pislikleri tek tek kaldırdı. Sonra da müşriklere dönüp ağır hakaretlerde bulundu.
***
Kureyş’in ileri gelenlerinden bir grup, Kabe’nin yanında toplanmışlardı. Hz.Peygamberi (s.a.s) gördüklerinde, hep birlikte üzerine yürüyüp, öldürmeden de bırakmayacaklarına dair, aralarında Lat, Uzza, Menat üzerine and içtiler.

Kızı Hz.Fatıma olanları görmüştü. Ağlayarak Hz.Peygamberin (s.a.s) yanına geldi ve olanları anlattı. Hz.Peygamber (s.a.s), su istedi ve abdest aldı. Sonra da müşriklerin yanına gitti. Hz.Peygamber (s.a.s)i gördüklerinde,
- İşte orada, işte orada!
diye bağrışmaya başladılar. Fakat, gözleri önlerine indi, çeneleri göğüsleri üzerine düştü. Oturdukları yerde kala kaldılar. Hz.Peygamber (s.a.s), başlarına dikildi. Yerden bir avuç toprak aldı ve 
- Yüzleriniz kara olsun!
diyerek üzerlerine saçtı. Onlardan hiçbir kimse yoktur ki kendisine bu topraktan isabet etsin de Bedir savaşında öldürülmemiş olsun.

Taif
Mekke’de durum iyice ciddileşmişti. Gün geçmiyordu ki, Hz.Peygamberin (s.a.s) şahsını hedef alan bir olay meydana gelmesin. Bunun üzerine, kendisine, şehir dışında sığınılacak bir yer (melce) aramaya karar verdi. İlk aklına gelen yer ise Mekke’ye iki günlük uzaklıkta bulunan Taif oldu. Yanına evlatlığı Zeyd (r.a)’i de alarak Taif’e gitti. Amacı hem Taiflileri İslam’a çağırmak, hem de Kureyş’e karşı kendilerinden yardım istemekti.

Hz.Peygamber (s.a.s), Mekke’den ayrılıp da Taif’e gittiklerini kimsenin duymasını istemiyordu. Bu yüzden yürüyerek Taif’e vardılar. Şehrinin yönetiminde üç kişi söz sahibiydi. Hz.Peygamber (s.a.s) onların yanına gitti. Kendilerini İslam’a davet etti ve yardımlarını istedi. Fakat onlar buna yanaşmadılar: 
- Yurdunun halkı ve yakınların seni kabul etmemiş, sen de kalkmış bize gelmişsin. Biz de seni istemiyor ve reddediyoruz!

Hz.Peygamber (s.a.s), aradığını bulamamıştı. Hiç değilse buraya geldiğini kimseye duyurmamalarını rica etti. Fakat onlar bunun tam tersine, ayak takımından kimseleri ve köleleri toplayarak gelenleri taşlattılar. Hz.Peygamber’in (s.a.s) ayakları kanlar içinde kalmıştı. Perişan bir halde yakındaki bir bahçeye sığındılar.

Mekkelilerden mali durumu iyi olanlar, yazı geçirmek için daha serin olan Taif’ten bahçe satın alırlardı. Sığındıkları bahçe de Kureyş’in ileri gelenlerinden Utbe bin Rebia ve Şeybe bin Rebia’ya aitti. İslam’a düşmanlık beslemelerine rağmen, Hz.Peygamber (s.a.s) ile olan akrabalık ilişkileri kendilerini gayrete getirdi. Yanlarındaki Addas adındaki köleyi bir tabak üzümle Hz.Peygamber (s.a.s)’e gönderdiler. Addas, Hristiyandı. Hz.Peygamber (s.a.s), “Bismillah” diyerek elini üzümlere uzatınca, Addas hayretle Hz.Peygamberin (s.a.s) yüzüne baktı:
- Vallahi bu söz, buralarda yaşayanların söylemediği bir sözdür!
- Sen hangi beldenin halkındansın?
- Hıristiyanım ve Ninova halkındanım.
- Demek sen, salih kişi Yunus bin Metta’nın köyündensin, öyle mi?
- Sen Yunus bin Metta’yı nereden biliyorsun?
- Ben Allah’ın peygamberiyim! Allah (c.c), bana, Yunus Peygamberin durumunu haber verdi. O, benim kardeşimdir. Kendisi bir peygamberdi, ben de bir peygamberim.
- Bana Yunus bin Metta’dan haber ver.
Hz.Peygamber (s.a.s), Yunus Peygamber hakkında, kendisine vahy olunanları haber verince, Addas, Hz.Peygamberin ellerini, ayaklarını öpmeye başladı. Bir yandan da,
- Şehadet ederim ki, sen Allah’ın (c.c) peygamberisin!
diyordu. Uzaktan bu durumu gören bahçe sahiplerinden biri diğerine, 
- O köleni de bozdu ve yoldan çıkardı.
dedi. Addas yanlarına geldiğinde:
- Yazıklar olsun Addas! Ne diye o adamın ellerini, ayaklarını öptün?
- Ey efendim! Tüm yeryüzünde, ondan hayırlısı yoktur! Muhakkak ki, O, Allah’ın (c.c) peygamberidir.
- Yazıklar olsun sana Addas! O, seni de diliyle sihirlemiş! Sakın seni Hıristiyanlığından döndürmesin? Çünkü O, çok aldatıcı bir kimsedir.
- O, bana, öyle bilgiler verdi ki, onları Hz.Peygamberden (s.a.s) başkası bilemezdi.
- O, sakın seni dininden döndürmesin! Senin dinin, Onun dininden daha hayırlıdır!

Hz.Peygamber (s.a.s), Taiflilere İslam’ı kabul ettirememiş olmaktan dolayı üzgün bir halde, Mekke’ye yöneldi. Gece olduğunda, Nahle denen yerde konakladılar. Gece kalkmış namaz kılıyordu. O sırada, orada bulunan Cinlerden yedi tanesi, Hz.Peygamber’in (s.a.s) okuduğu Kur’an-ı Kerim’i duydular. Namazın bitiminde Hz.Peygamberle (s.a.s) konuşup Müslüman oldular ve elçi olarak kendi topluluklarına geri döndüler. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde anlatılmaktadır:

(Rasûlüm!) Hani cinlerden bir topluluğu, Kur'an dinlemek üzere sana sevketmiştik. Dinlemek için (birbirlerine): "Susun, (dinleyin)" dediler. (Kur'ân'ın okunması) bitince (her biri îman ederek ve) uyarıcılar olarak kavimlerine döndüler. [krş. 72/1-20] 
46/ 29
Dediler ki: "Ey kavmimiz! Doğrusu biz, Mûsâ'dan sonra indirilen, kendisinden önceki (İlâhî kitap)ları(n asıllarını) tasdik eden, hakka ve dosdoğru yola çağıran bir kitap dinledik."
46/ 30
"Ey kavmimiz! Allah'ın dâvetçisine uyun. O'na inanın ki (Allah) sizin günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve acıklı bir azaptan korusun."
46/ 31
Kim Allah'ın dâvetçisi (olan Peygamberin dâveti)ne uymazsa, (bilsin ki,) yeryüzünde (Allah'ı) âciz bırakacak değildir. Kendisinin O'ndan başka dostları da yoktur. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.
46/ 32

İsra ve Mirac
Kulunu (Muhammed Aleyhisselâm'ı), geceleyin Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya1 götüren (Allah')ın şânı yüce (ve her türlü noksanlıktan uzak)tır. (Bunu,) kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (yaptık). Şüphesiz O, (evet) O, hakkıyla işitendir, görendir. 
17/1
Mescid-i Aksâ'yı ilk yapan Dâvud (a.s.)'dır. Burada sözü edilen bereket hem dünyevî hem dînîdir. Çünkü Beyt-i Makdis ile çevresi (Filistin, Şam, Ürdün) peygamberlerin ibâdet ettikleri ve vahye mazhar oldukları yörelerdir.
Mi'râç hâdisesi hicretten 1 yıl kadar önce meydana gelmiştir. Mi'râç hususunda Hz. Peygamber (s.a.v.) sahîh hadîslerinde nasıl anlatmışsa aynen öyle îman ederiz. Bunun dışındaki muhâkemeler îmanı bozar. [bkz. 17/60; 53/11-18]

Mekke’de artan baskılar, yaşanan boykot, ardından gelen eşi ve amcasının ayrılışları, son olarak da Taif’te yaşananlar Hz.Peygamberi (s.a.s) iyice zor durumda bırakmıştı. Bu sırada yaşamış olduğu tecrübe Ona güç verecek niteliktedir. İsra “gece yolculuğu”, Mirac ise “yükselmek için kullanılan araç” anlamına gelir. Kabe’nin yanından Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya kadar özel bir vasıtayla yapılan yolculuk İsra, Kudüs’teyken ruhen yaşadığı yükselme ise Mirac olarak adlandırılır.

Peygamberliğin 12. senesiydi. Hz.Peygamber (s.a.s), Kabe’nin yanındayken Cebrail (as) geldi. Gerisini Hz.Peygamber (s.a.s) şöyle anlatıyor:
- ...Katırdan küçük, merkepten büyük, Burak adı verilen bembeyaz bir hayvan getirildi. Adımını gözün görebildiği yere kadar atıyordu... Ona binip Mescid-i Aksa’ya geldim. İçeri girip iki rekat namaz kıldım. 
...
Cebrail (a.s) kendisine sırayla gök katlarını gezdirdi. İdris (a.s), Harun (a.s), Musa (a.s), İsa (a.s) ve İbrahim (a.s) peygamberlerle karşılaştılar ve onlarla konuştular. Cennet ve Cehennem de gösterildi. Sonra Cebrail (a.s), Hz.Peygamberi (s.a.s) alarak altıncı gök katındaki Sidre-i Münteha’ya götürdü. Sidre-i Münteha, bütün yaratıkların ve meleklerin bilgilerinin son bulduğu sınırdır. Ondan ötesini Allah’tan başkası bilemez ve bu sınırı geçemez:
... Cibril beni oradan alıp Sidre-i Münteha’ya iletti. Yaprakları fil kulaklarını, meyveleri testileri andırıyordu. Allah’ın emrinden dolayı her şeyi bürüyen, Sidre’yi bürüyünce bana bir hal oldu. Allah’ın yaratıklarından hiç kimse onun güzelliğini anlatamaz.

Cibril’e baktım ki, sanki yere serilmiş bir hasır gibi (kanatlarıyla yere dokunuyor). Allah’ı benden daha iyi bildiğini o zaman anladım. Gök kapılarından bir kapı açıldı. En büyük nuru gördüm. ... Allah o anda bana dilediği kadar vahy edeceğini vahy etti.

Bu olay Kur’an-ı Kerim’de de şu şekilde anlatılmaktadır:
İnen yıldıza/"peyderpey inen Kur'ân'a" andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve (bâtıla inanıp) azmadı da.
53/1-2
O arzusuna göre konuşmaz.
53/3
O(nun sözleri, ilhamdan ve) vahiyle bildirilenden başkası değildir.
53/4
Ona bunları müthiş kuvvetleri olan (Cebrâil) öğretti. (Hem de) o güzel (bir) heybete sâhiptir ki en yüksek ufukta iken kendi sûretinde doğruldu (Rasûle göründü). [bkz. 81/19-21]
53/5-6-7
Sonra (Cebrâil ona) yaklaştı, (aşağı doğru) sarktı.
53/8
Aradaki mesâfe; (üst üste getirilen) iki yay kadar, hatta daha yakın oldu da, o sırada (Allah'ın) vahyettiği şeyi, vahyetti.
53/9-10
(Peygamberin gözünün) gördüğünü kalb(i) yalanlamadı.
53/11
Onun gördükleri hakkında tartışıyor musunuz?
53/12
Andolsun ki, onu (Cebrâil'i), diğer bir kere (mi'râç'tan dönüşte) Sidre-i müntehâ'nın (yedinci semânın) yanında gördü.
53/13-14
O Cennetü'l-Me'vâ (takvâ sâhiplerinin ve şehidlerin ruhlarının barındığı cennet) de onun yanındadır.
53/15
(Adı geçen Sidre-i müntehâ, son ağaç demek olup yaratıkların ve onlara ait ilmin son bulduğu noktadır. Bundan sonrası Allah'ın gayb âlemidir.)
O (gördüğü) zaman Sidre'yi, onu bürümekte olan bürüyordu.
53/16
(Peygamberin) göz(ü mi'râç'ta) gördüğünden kaymadı ve sınırı aşmadı.
53/17
Andolsun ki, o, Rabbinin en büyük âyetlerinden (delillerinden) bir kısmını gördü. [bkz. 20/23]
53/18


O gece, Hz.Peygambere (s.a.s) üç şey verildi: Beş vakit namaz, Bakara suresinin son ayetleri (Amenerrasulü olarak bilinir) ve ümmetinden Allah’a ortak koşmayan günahkarların günahlarının bağışlanması. Hz.Peygamber (s.a.s), Mescid-i Aksa’da bekleyen Burak adlı bineğe binerek Mekke’ye geri döndü.

Ebu Talib’in kızı Ümmühani hatun şöyle anlatıyor:
Evimizde havanın aydınlanmasına az bir zaman kalıncaya kadar uyudu ve sonra ev halkını uyandırdı. Sabah namazını kıldı. Sonra:
- Ey Ümmühani! Senin de gördüğün gibi, şu vadide sizinle birlikte yatsı namazını kıldım. Sonra Mescid-i Aksa’ya gittim ve onun içinde namaz kıldım. Şimdi de gördüğün gibi sabah namazını yine sizinle kıldım.

Sonra gitmek için ayağa kalktı. Elbisesinin ucundan tuttum:
- Ey amcamın oğlu! Sana yemin veriyorum, bunu halka söyleme!
- Vallahi, bunu onlara söyleyeceğim.

Hz.Peygamber (s.a.s), Kabe’nin Hicr denen yerine gidip ayakta durdu. Orada bulunan müşriklere olanları anlattı. Hiç biri inanmadı: 
- Biz şimdiye kadar böyle bir şey işitmedik. Şaşılacak, inanılmayacak bir şey
- Biz Mescid-i Aksa’ya, develerimizin böğürlerine vura vura bir ayda varırız. O oraya bir gecede gitmiş dönmüş ha!
- ...
Hz.Peygamber (s.a.s), yalanlanmaktan üzgün bir halde bir tarafa çekilip oturdu. Bu sırada Ebu Cehil çıka geldi. Söylenenleri duymuştu. Alaylı bir şekilde:
- Bir şey var mı?
- Evet.
- Neymiş o?
- Bu gece bana yolculuk yaptırıldı.
- Nereye?
- Mescid-i Aksa’ya.
- Gittin ve hemen burada oluverdin, öyle mi?
- Evet.
- Kavmini çağırsam, bana anlattıklarını onlara da anlatır mısın?
- Anlatırım.
Ebu Cehil çevredeki herkesi çağırdı, geldiler. Kendisine anlattıklarını onlara da anlatmasını istedi. Hz.Peygamber (s.a.s) anlatmaya başladı:
- Bu gece bana yolculuk yaptırıldı. 
- Nereye?
- Mescid-i Aksa’ya...
- Sonra hemen aramızda mı oluverdin?
- Evet!
Herkes şaşırmıştı. Kimisi alkışlıyor, kimisi elini başına koyuyordu. Hiç biri inanmamıştı.
- Peki bize Mescid’i anlatabilir misin? Aramızda daha önce Mescid-i Aksa’yı görenler var. 
Hz.Peygamber (s.a.s) bundan sonrasını şöyle anlatıyor:
- Kureyşliler gezdiğim yerler, özellikle de Mescid-i Aksa hakkında bana bir çok sorular sormaya başladılar. Halbuki ben onları zihnimde iyice tespit etmiş değildim. Bunun için o kadar sıkıntıya düştüm ki, böyle bir sıkıntıya daha önce hiç düşmemiştim. Derken yüce Allah, benimle Mescid-i Aksa arasındaki uzaklığı kaldırdı. Ne sordularsa ona bakarak sorularını birer birer cevapladım. “Mescid-i Aksa’nın kaç kapısı var?” diye sordular, ona bakıp kapılarını teker teker sayarak cevap verdim.
Halk ayağa kalkıp şaşkınlıkla şöyle demekten kendini alamadı:
- Her şeyi doğru ve yerli yerince söyledi.
Bunun üzerine müşriklerden bir kısmı:
- Ey Muhammed! Sen bize kervanlarımızdan haber ver. O bizim için Mescid-i Aksa’dan daha önemli. Sen onlara rastladın mı?
- Evet, vallahi filan oğullarına rastladım. Bir deve kaybetmiş, onu arıyorlardı. Onların kafilesi şu anda Tenim yokuşundan iniyor. Kafilenin önünde de, siyah renkli erkek bir deve var. 
Kureyşliler, koşarak Tenim yokuşuna doğru gittiler. Verilen haberleri yalan çıkarmak umuduyla beklemeye başladılar. Fakat kervan göründüğünde hayal kırıklığına uğrayacaklardı. Sordukları tüm sorular cevaplanmış, verilen haberler doğru çıkmıştı. Fakat söyledikleri “Bu apaçık bir sihir” demekten ibaret oldu.

Müşriklerden bir kısmı Hz.Ebubekir’in (r.a) yanına koştular:
- Ey Ebubekir ! Muhammed’in söylediklerinden haberin var mı? Güya bu gece Mescid-i Aksa’ya gitmiş, namaz kılmış ve dönmüş!
- Siz Onun hakkında yalan söylüyorsunuz.
- Hayır, kendisi şu anda Mescid’de halka bunları söylüyor. 
- Vallahi O bunu söylediyse muhakkak doğrudur.
- Sen onu doğruluyor ve kendisinin bir gecede Mescid-i Aksa’ya gidip döndüğüne inanıyor musun?
- Evet, bunda şaşacak ne var? Gecenin, gündüzün herhangi bir saatinde kendisine semadan haber geldiğini bana haber veriyor da, ben onu bile tasdik ediyorum.
Bunları söyledikten sonra, doğruca Hz.Peygamber (s.a.s)in yanına gitti:
- Ey Allah’ın (c.c) peygamberi! Sen şu halka, bu gece Beytül Makdis’e gittiğini söyledin mi?
- Evet!
- Ey Allah’ın (c.c) peygamberi! Onu bana tarif et! Çünkü ben oraya gitmiştim. 
Hz.Peygamber (s.a.s) tarif etti. 
- Doğru söylüyorsun! Şahadet ederim ki, Sen Allah’ın (c.c) peygamberisin!
- Ey Ebubekir! Sen de Sıddık’sın (doğrunun tasdikçisi, doğrunun şahidi)!
O günden sonra Hz.Ebubekir (r.a), Ebubekir (r.a) Sıddık olarak anılmaya başladı.

<<<Öceki Sayfa            Sonraki Sayfa>>>

Kaynaklar : Peygamberler Tarihi – M.Asım Köksal
Hz.Muhammed’in Hayatı – Martin Lings
Feyzü’l Furkan – Hasan Tahsin Feyizli