SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED (S.A.S)

AYRILIŞ
Şam Seferi İçin Ordunun Hazırlanması
Hz.Peygamber (s.a.s), hicretin 11. yılında, bir pazartesi günü, Rumlarla savaşmak üzere hazırlıkların yapılması emrini verdi. Ertesi gün Üsame bin Zeyd’i (r.a) yanına çağırttı:
- Ey Üsame! Şam’a, babanın öldürüldüğü yere kadar, Allah’ın ismi ve bereketi ile git! Seni bu orduya başkumandan yaptım. Onların üzerine aniden var, üzerlerine şimşek gibi saldır. Giderken de hızlı git! Haberin önüne geç! Allah seni muzaffer kılarsa, onların arasında fazla kalma!
Çarşamba günü, Hz.Peygamberin (s.a.s) ateşi başladı. Perşembe günü biraz iyileşip, ordu için kendi eliyle sancak bağladı. Üsame’ye (r.a),
- Ey Üsame! Allah yolunda, Allah’ın adıyla savaşa çık! Allah’ı inkar edenlerle çarpış! Fakat ahde vefasızlık etmeyin. Küçük çocukları ve kadınları öldürmeyin. Düşmanla karşılaşmayı istemeyin...Onlar sizle karşılaşırlarsa, gürültü çıkarıp bağıracaklardır. O zaman siz, sükunetinizi ve ağırbaşlılığınızı koruyun ve susun. “Ey Allahım! Biz senin kullarınız. Onlar da senin kulların. Bizim perçemlerimiz de onların perçemleri de Senin elindedir. Onları ancak Sen yenersin!” deyin. İyi bilin ki, Cennet kılıçların parıltısı altındadır!
Üsame (r.a), daha 20’sine girmemiş bir gençti. Onun ordu komutanlığa atanması, ordunun içindeki bazı ileri gelenler tarafından hoş karşılanmadı. Hz.Ömer (r.a), ordu içindeki bu durumu ve söylenen sözleri Hz.Peygambere (s.a.s) iletti. Hz.Peygamber (s.a.s), son derece kızdı. Cumartesi günü, başına bir sarık sarmış olduğu halde Müslümanlara hitap etmek üzere çıktı. Allah’a hamd ettikten sonra:
- Ey insanlar! Üsame’yi kumandan yapışım hakkında bazılarınızdan bana erişen sözler de nedir? Vallahi, siz şimdi Üsame’nin komutanlığına nasıl itiraz ediyorsanız, babasının komutanlığına da öyle itiraz etmiştiniz. Vallahi, o komutanlığa nasıl layık ve benim için insanların en sevgilisi idiyse, oğlu da öyle layıktır ve benim için insanların en sevgililerindendir. İkisi de her iyiliğe layıktır. Size bunu tavsiye ediyorum.
dedikten sonra indi ve evine girdi. Savaşa gidecek olan Müslümanlar gelerek Hz.Peygamber (s.a.s) ile vedalaştılar.
Pazar günü, Üsame (r.a) ordu karargahından geldi. Hz.Peygamberin (s.a.s) hastalığı iyice ağırlaşmıştı. Üsame (r.a) ağlayarak yanına girdi. Eğilip, Hz.Peygamberi (s.a.s) öptü. Hz.Peygamber (s.a.s) konuşamıyordu. Ellerini semaya kaldırıp Üsame’nin üzerine indirdi. Üsame (r.a), kendisine dua edildiğini anladı. Orduya hareket izini verildi. Son hazırlıklar yapılıp ordu harekete hazır hale getirildi. Ama hareket edemedi. Hz.Peygamberin (s.a.s) vefat haberi gelmişti.
Hz.Peygamberin (s.a.s) Vefatını Haber Vermesi
Hz.Peygamber (s.a.s), Nasr suresinin inişiyle birlikte ecelinin yaklaştığını öğrenmişti.
Allah'ın (vaadettiği) yardımı ve fetih (zafer) gelince,
110/1
İnsanların Allah'ın (son) dînine akın akın girdiklerini görünce,3
110/2
Mekke'nin fethi sırasında bu ifâdeler aynen gerçekleşmiştir (Beydâvî).
Hemen Rabbini hamd ile (överek) tesbîh et ve O'ndan bağışlanma dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.
110/3
(Allah Rasûlü, bu sûrenin inmesi ile, 'Sübhânallâhi ve bihamdihî, estağfirullâhe ve etûbü ileyh' duâsını çokça yapmaya başlamıştır.)Beydâvî.
- Ey Allah’ım! Seni tesbih eder ve Sana hamd ederim. Beni bağışla! Şüphesiz, tövbeleri en çok kabul eden ve merhametli olan Sensin!
diyerek sürekli dua ediyordu.
***
Eşi Hz.Aişe (r.a) der ki:
Resulullah (s.a.s), “Allah’ı her türlü noksanlıktan uzak tutar, Ona hamd eder, Ondan bağışlanma dilerim” sözünü çoğaltınca kendisine sordum:
- Ben senin bu sözü çoğalttığını görüyorum. Bundan önce hiç böyle yapmazdın?
- Rabbim, bana ümmetimden bir işaret göreceğimi haber vermişti ki, o işareti görünce kendisini çok tesbih edecek, hamd ve istiğfarda bulunacaktım. İşte o işareti şimdi görüyorum.
buyurdu.
***
Yine bu yüzdendir ki, Veda haccında Müslümanlarla adeta vedalaşmış ve hac dönüşündeki hitabında,
- Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, ben de ancak bir insanım. Çok sürmez, Rabbimin elçisi bana da gelecek ve ben de onun davetine icabet edeceğim!
buyurmuştu.
***
Hz.Abbas (r.a) da şunları söylüyor:
Bir gün, “Vallahi, ben, Resulallah’ın (s.a.s) ne zamana kadar sağ kalacağını öğreneceğim” dedim ve Ona:
- Ya Resulallah! (s.a.s) Görüyorum ki, halk Seni, rahatsız ediyorlar. Üzerine çıkıp oturacağın bir şey (bir taht), halkın toz toprağından ve düşmanlarından seni koruyacak bir çardak edinsen de orada konuşsan olmaz mı?
- Vallahi, çok sürmez onları çağıracağım. Benim sırtımdan elbisemi alacaklar, beni onların tozları bürüyecek ve sonunda Allah Beni onlardan rahata erdirecek.
buyurdu. Resulallah’ın (s.a.s) aramızda pek az kalacağını anladım.
***
Abdullah bin Mesud (r.a) der ki:
Peygamberimiz ve sevgilimiz, vefatından bir ay önce, bize vefatını haber verdi. Babam, anam ve canım Ona feda olsun! Ayrılış günü yaklaştığı zaman, bizi hanımı Aişe’nin (r.a) evinde topladı. Bize bakınca gözleri doldu.
- Hoş geldiniz! Allah size ömür ve selamet versin. Allah sizi rahmetiyle esirgesin. Sizi korusun. Size iyilik ve selamet versin. Sizi rızıklandırsın. Sizi yükseltsin. Sizi koruyup, düzene koysun. Size Allah’tan sakınmanızı tavsiye eder ve sizi Ona ısmarlarım. Ben, sizin için Allah tarafından gönderilmiş, apaçık bir sakındırıcı ve uyarıcıyım. Allah’ın kulları ve yerleri hakkında Allah’a karşı baş kaldırmayın. Çünkü yüce Allah Benim ve sizin için,
İşte âhiret yurdu (cennet): Biz onu, yeryüzünde büyüklenmek ve (İlâhî emirleri ihlâl ederek) bozgunculuk etmek istemeyen kimselere veririz. (En güzel) sonuç (cennet), muttakîlerin (Allah'ın emrine uygun yaşayanların/karşı gelmekten sakınanların)dır. [krş. 2/33; 19/63; 38/49; 43/35; 89/10-14]
28/83
buyurdu.
- Ya Resulallah! (s.a.s) Senin ecelin ne zaman?
- Ayrılış; Allah’a, Me’va Cennetine, Sidre’ye, yüce dosta, kandırıcı doluya, nasibe, mutlu yaşantıya dönüş zamanı yaklaştı.
- Ya Resulallah! (s.a.s) Seni kim yıkasın?
- Ev halkımdan, yakınlık sırasına göre en yakın olanlar.
- Ya Resulallah! (s.a.s) Seni neyin içine sarıp kefenleyelim?
- İsterseniz şu elbisemin içine ya da Mısır kumaşına sarın.
- Ya Resulallah! (s.a.s) Senin üzerine cenaze namazını kim kıldırsın?
diye sorduk ve ağladık. Kendisi de ağladı.
- Allah size rahmet etsin! Sizi peygamberinizden dolayı hayırla mükafatlandırsın! Beni yıkayıp kefenledikten sonra, şu sedirimin üzerine ve şu evimin içindeki kabrimin kenarına koyun. Sonra bir süre benim yanımdan çıkın. Çünkü, benim üzerime ilk namazı, sevgilim ve dostum Cebrail (a.s), sonra Mikail (a.s), sonra İsrafil (a.s), sonra da melekler bulunduğu halde ölüm meleği Azrail (a.s) kılacaktır. Bundan sonra takım takım giriniz. Üzerime cenaze namazı kılıp selam veriniz. Fakat överek, bağırıp çağırarak beni rahatsız etmeyin. ...Ashabımdan burada bulunmayanlara benden selam söyleyin! Kıyamet gününe kadar şu kavmimden ve bana tabi olacak olan kimselere de selam söyleyin.
- Ya Resulallah! (s.a.s) Seni kabrine kim koyacak?
- Ev halkım ile beraber melekler koyacaklar ki, onlar sizi görürler fakat siz onları göremezsiniz.
Hastalanması
Ümmü Bişr bin Bera (r.a) der ki:
Vefatı ile sonuçlanan hastalığa tutulduğu zaman Resulallah’ın (s.a.s) yanına gitmiştim. Kendisi humma nöbeti geçiriyordu. Alnına elimi dokundum.
- Ya Resulallah! (s.a.s) Seni hiç kimsenin tutulmadığı gibi hummaya tutulmuş görüyorum!?
- Bize verilecek mükafat, kat kat olduğu gibi, hastalıklar da kat kat verilir.
***
Hastalığı sırasında ziyaretine giden Ebu Said el-Hudri (r.a) anlatıyor:
Resulallah’ın (s.a.s) üzerinde bir örtü örtülüydü. Örtünün üzerine elimi koyduğum zaman, vücudunun sıcaklığını örtünün üzerinden hissettim.
- Humman ne kadar şiddetli!?
- Bize hastalıklar da böyle ağırlaştırılır. Karşılığı da kat kat verilir.
Son Hitap
Hz.Ebubekir (r.a) ve Hz.Abbas (r.a) Hz.Peygamberin (s.a.s) yanına girdiler.
- Medineli kadınlar ve erkekler mescidde ağlıyorlar!
- Niye ağlıyorlar?
- Sen öleceksin diye korkuyorlar!
O sırada Fadl, yanlarına girmişti. Hz.Peygamber (s.a.s):
- Ey Fadl! Şu sarığı başıma sar!
Sarık başına sarılınca, elinden tutulmasını istedi. Bir elbiseye sarınmış, başında da bir sarık olduğu halde minbere oturdu. Halka seslenilmesini istedi. Mescid, Müslümanlarla doldu.
- Ey insanlar! Size olan nimetinden dolayı Allah’a hamd ederim ki, Ondan başka tanrı yoktur.
Sonra insanların iyice kendisine yaklaşmasını istedi, yaklaştılar.
- Bana haber verildiğine göre, sizler peygamberinizin vefat edeceğinden korkuyormuşsunuz. Benden önce gönderilip de ümmeti içinde temelli kalmış bir peygamber var mı ki, ben de aranızda temelli kalayım? İyi bilin ki, ben de Rabbime kavuşacağım! Ona siz de kavuşacaksınız...Muhakkak ki, bütün işler Allah’ın izniyle meydana gelir. Geç olacak şeyler için acele etmeniz bir fayda sağlamaz. Çünkü, yüce Allah, hiç kimsenin acele etmesiyle acele etmez...İyi bilin ki, ben sizden önce gidecek ve sizi bekleyeceğim. Siz de gelip bana kavuşacaksınız. Dikkat edin! Sizinle buluşma yerimiz havuz başıdır. Yarın benimle buluşmak isteyen, elini ve dilini günahlardan çeksin. Şanı yüce olan Allah, bir kulu dünya ziyneti ile kendi katındaki nimetleri seçme arasında serbest bıraktı. O kul da, Allah katında olanı tercih etti.
Bunun üzerine Hz.Ebubekir (r.a), ağlamaya başladı.
Ebu Said el-Hudri (r.a) diyor ki:
Ben, kendi kendime, “Allah’ın, bir kulunu dünya nimeti ile ahiret nimetlerini seçmek arasında serbest bırakmasında ve onun da ahiret nimetlerini seçmesinde ne var ki, Ebubekir’i (r.a) ağlatıyor?!” diye düşünmüştüm. Meğer tercihte serbest bırakılan Resulallah’ın (s.a.s) kendisiymiş. Ebubekir (r.a) de bunu biliyormuş.
- Ben de insanım! Aranızdan bazı kimselerin hakları bana geçmiş olabilir. Hangi kişinin tenine dokunmuşsam, işte tenim. Dokunsun da ödeşelim. Kimin sırtına bir kamçı vurmuşsam, işte sırtım! O da benim sırtıma vursun da benden öcünü alsın. Kimin malından bir şey aldımsa işte malım! O da gelsin ve alsın. İyi bilin ki, benim için en değerliniz ve bana en sevgili olanınız, varsa hakkını benden alan veya hakkını helal eden kişidir. Rabbime onun sayesinde helalleşmiş olarak ve gönül rahatlığı ile kavuşacağım...
Konuşmasını bitirince minberden indi ve evine girdi.
Son Anları
Pazartesi günü, sabah namazında, kapısının perdesini açıp mescid deki cemaate baktı. Cemaat, Hz.Ebubekir’in arkasında saf olmuş, namaz kılıyorlardı. Hz.Peygamber (s.a.s), Müslümanların saflarını görünce gülümsedi. Hz. Ebubekir (r.a), Hz.Peygamberin (s.a.s) namaz kıldıracağını düşünerek geriledi. Müslümanlar da Hz.Peygamberi (s.a.s)sağlıklı görünce sevinçlerinden az kalsın namazdan çıkacaklardı. Hz.Peygamber (s.a.s), eliyle namaza devam etmelerini işaret ettikten sonra perdesini indirdi. Bu, Müslümanların büyük çoğunluğu için Hz.Peygamberi (s.a.s) son görüşleri oldu.
Vefat edeceği gün, Hz.Aişe’nin (r.a) evinde 6 ya da 7 dinar bulunuyordu. Hz.Peygamber (s.a.s), onların fakirlere dağıtılmasını eşi Hz.Aişe’den (r.a) istemişti. Fakat Aişe (r.a), hastalık durumuyla meşgul olduğu için onları dağıtmayı geciktirmişti. Hz.Peygamber (s.a.s), hasta halinde onları hatırladı:
- Dinarları ne yaptın? Dağıttın mı?
- Hayır, vallahi, Senin hastalığın beni meşgul etti.
Hz.Peygamber (s.a.s), onları isteyip getirtti. Avucuna aldı.
- Allah’ın peygamberi Muhammed, bunlar yanında bulunduğu halde, Rabbine kavuşacağını sanmıyor.
buyurdu ve hepsini dağıttırdıktan sonra,
- İşte şimdi rahatladım!
diyerek uykuya daldı.
***
Hz.Aişe (r.a) anlatıyor:
Resulullah (s.a.s), hastalandığı zaman Felak ve Nas surelerini okuyup ellerine üfler ve vücudunu eliyle meshederdi. Hastalığı şiddetlendiği zaman, ben de o sureleri Ona okumaya ve elinin bereketini umarak kendi eliyle kendisine meshetmeye başladım ve şifa duasını okudum. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s):
- Üzerimden elini kaldır! Bu okuman bana yarar vermez. Ben süremin dolmasını bekliyorum.
buyurdu. Halbuki bundan önce, ne zaman hastalığa tutulsa, Allah’tan sıhhat ve afiyet isterdi.
***
Yine Hz.Aişe (r.a) der ki:
Resulallah’ın (s.a.s) yanında oturuyordum. Kızı Fatıma’yı (r.a) çağırttı. Fatıma (r.a) yürüyerek geldi. Yürüyüşü Resulallah’ın (s.a.s) yürüyüşünü andırırdı. Resulullah (s.a.s), “Hoş geldin kızım!” buyurup yanına oturttuktan sonra, kendisine gizlice bir şeyler söyledi. Fatıma (r.a) ağlamaya başladı. Sonra ona gizlice bir şeyler daha söyledi. Bu defa da Fatıma (r.a) güldü. Fatıma’ya (r.a) bu ağlamasının ve gülmesinin sebebini sordum:
- Tutulduğu hastalığı sonunda vefat edeceğini haber verdi, buna ağladım. Sonra ev halkından, kendisine ilk kavuşacak olanın ben olacağımı haber verince de güldüm.
Gerçekten de kendisinden sonra ev halkından ilk vefat eden kişi kızı Fatıma (r.a) oldu.
Ayrılış
Pazartesi günü, öğle vaktine doğruydu. Hz.Peygamber’in (s.a.s) başı, eşi Hz.Aişe’nin (r.a) göğsüne yaslanmış durumdaydı. Yanındaki su kabına elini batırıp, ellerini yüzüne sürdü.
- La ilahe illallah! Ölümün de akılları başlarından gideren acısı ve şiddeti var.
buyurduktan sonra ellerini kaldırdı. Gözlerini evin tavanına dikti.
- Ey Allah’ım! Yüce dostluğunu diliyorum!
diyerek ruhunu teslim etti. Elleri, yanına düştü. Vefat ettiği zaman 63 yaşındaydı.
***
Allah’ın selamı, son peygamberinin üzerine olsun...
Kaynaklar : | Peygamberler Tarihi – M.Asım Köksal Hz.Muhammed’in Hayatı – Martin Lings Feyzü’l Furkan – Hasan Tahsin Feyizli |