SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED (S.A.S)

SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED (S.A.S)

İLK İNANANLAR

Hz.Peygambere ilk inananlar ailesi ve yakın çevresindeki insanlardı. Eşi Hz.Hatice (r.a), yanlarında kalan amcasının oğlu Ali (r.a), kölelikten azad ettiği ve kendisine evlat edindiği Zeyd (r.a), yakın arkadaşı Ebubekir (r.a) ilk Müslümanlar oldular. Sonra sayıları yavaş yavaş artmaya başladı. Özellikle Ebubekir (r.a), yumuşak huylu, bilgili, çevresinde sevilen ve saygı gösterilen bir kimseydi. Bir çok kişinin İslam’a girmesi onun aracılığıyla gerçekleşti.

Hz.Hatice (r.a)
Hz.Hatice (r.a), Ona ilk inanan kişi, aynı zamanda en büyük destekçisi ve yardımcısı oldu. Hz.Peygamber (s.a.s) Onun hakkında şöyle derdi:

“İnsanlar, beni inkarla karşıladığı zaman, O bana yardım etti. İnsanlar, beni yalanladığı zaman, O beni doğruladı. İnsanlar beni mahrum ettiği zaman, O beni malına ortak etti. Allah, bana Ondan evlat nasip etti.
Kendi zamanındaki kadınların en hayırlısı Meryem’di. Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı da, Hz.Hatice’dir.”

Hz.Ali (r.a)
İkinci Müslüman, babası fakirlikten dolayı sıkıntı çektiği için Hz.Peygamberin (s.a.s) yanına aldığı ve bakımını üstlendiği, amcasının oğlu Ali (r.a) oldu. Müslüman olduğunda on yaşlarındaydı. Hz.Peygamber (s.a.s) ile eşi Hz.Hatice (r.a)’nin ibadet ettiklerini gördü:
- Ya Muhammed! (s.a.s) Nedir bu?
- Bu, Allah’ın (c.c) kendisi için seçtiği, peygamberlerini onunla göndermiş olduğu dindir. Ben seni bir olan Allah’a (c.c) inanmaya, ne yarar ne de zarar veremeyecek olan Lat ve Uzza’yı inkara davet ediyorum.
- Ben bu dini bugüne kadar hiç işitmedim. Babam Ebu Talib’e söylemedikçe bir iş yapamam. 
- Ey Ali! Sana söylediğimi yaparsan yap! Yapmayacaksan da gizli tut ve açığa vurma!
Ali o gece bekledi. Allah (c.c.) kalbine İslam sevgisini düşürdü. Ertesi sabah Hz.Peygamber’in (s.a.s) yanına gitti:
- Ya Muhammed! (s.a.s) Dün bana söylediğin şey neydi?
- Kendisinden başka tanrı olmayan ve ortağı bulunmayan Allah’a (c.c) inanacak ve Ona denk tutulan her çeşit puttan da uzak duracaksın.
Hz.Ali (r.a), hemen Müslüman oldu. Fakat Müslümanlığını babasından gizli tuttu ve açığa vurmadı. 

Hz.Peygamber, namaz vakti gelince, Mekke vadilerine doğru çıkıp gider, Hz.Ali (r.a) de Onunla birlikte giderdi. Namazlarını oralarda kılarlar, akşamleyin de geri dönerlerdi. Hz.Ali (r.a) o günleri şöyle anlatıyor:

Peygamber (sav) ile birlikte Mekke’nin dışında bazı yerlere gitmiştik. Dağların ve ağaçların arasından geçerken, karşısına çıkan hiç bir dağ, hiç bir ağaç yoktu ki, Ona, 
- “Esselamü aleyke ya Resullallah!” (Selam olsun sana ey Allah’ın peygamberi)
diye selam vermesin.

Bir süre bu şekilde devam ettiler. Bir gün, Hz.Ali’nin (r.a) annesi, kocası Ebu Talib’e, 
- Ali’nin (r.a) , Muhammed (s.a.s)’in yanına devam ettiğini görüyorum. Senin başına, oğlun hakkında güç yetiremeyeceğin bir iş gelmesinden korkuyorum.
- Oğlum bana bunun için mi görünmüyordu ?
Ebu Talib, bunun üzerine onları aramaya çıktı. Onları bir vadide namaz kılarlarken buldu. 
- Ey kardeşimin oğlu! Edindiğini gördüğüm bu din de nedir?
- Ey amca! Bu Allah’ın (c.c) dinidir. Babamız İbrahim’in (a.s) dinidir ki beni bununla peygamber olarak gönderdi. Bu yoldaki davetimi kabul etmeye ve bu hususta bana yardımcı olmaya sen herkesten daha layıksın!
Onu, Allah’ın (c.c) birliğine inanmaya, putlara tapmaktan vazgeçmeye davet etti. Ebu Talib Onu dinledi:
- Vallahi yaptığınız ve söyledikleriniz şeylerde bir sakınca yoktur. Ama ben, atalarımın dininden ayrılmaya güç yetiremeyeceğim. Sen gönderildiğin şey üzerinde dur. Ben sağ oldukça, Sana hoşlanmayacağın bir şey erişmeyecektir.
Sonra oğlu Ali’ye (r.a) döndü:
- Ey oğulcuğum! Üzerinde bulunduğun bu din nedir?
- Babacığım! Ben Allah’a (c.c.) ve peygamberine inandım, getirdiklerini tasdik ettim ve kendisine tabi oldum.
- Oğulcuğum! Amcanın oğlunun girmiş olduğu şeye, senin de girmiş olman yaraşırdı. O seni ancak iyiliğe davet eder.
Ebu Talib’in sözleri Hz.Peygamberi (s.a.s) çok sevindirdi. Ebu Talib, dönüp eve geldi. Hanımı Fatma hatun:
- Oğlun nerede?
- Ne yapacaksın onu?
- Onu Muhammed’le (s.a.s) ibadet ederken gördüğünü haber verdiler. Sen oğlunun dinini değiştirmesini uygun görüyor musun?
- Sus! Sen onu kendi haline bırak! Amcasının oğluna yardımcı olması, elbette herkesten çok ona düşer! Eğer nefsim, babam Abdulmuttalib’in dinini bırakmak hususunda bana boyun eğmiş olsaydı, ben de muhakkak Muhammed’e (s.a.s) tabi olurdum!
Fatma hatun sustu.

Hz.Zeyd (r.a)
Zeyd (r.a) , köle olarak, Hz.Hatice (r.a) tarafından Hz.Peygambere hediye edilmiş, Hz.Peygamber de onu azat etmişti. O günden sonra da ailesinin yanına dönmeyi reddederek yanlarında yaşamaya başlamıştı. Ali’den sonra ilk inanan Zeyd (r.a) oldu. Hz.Peygamber onun için şöyle derdi:
Ey Zeyd (r.a)! Sen bizim kardeşimiz ve azadlımızsın! Bana kavmimin en sevimlisisin!

Hz. Ebubekir (r.a)
Hz.Peygamber ile Ebubekir (r.a), peygamberlik gelmeden önce de arkadaştılar. Ebubekir (r.a), Hz.Peygamber’den iki yaş kadar küçüktü. Zeyd (r.a)’den sonra Müslüman olan kişi Ebubekir (r.a) oldu. Ebubekir (r.a), Müslüman oluşunu şöyle anlatıyor:
Yemen’e gitmiştim. Mekke’ye döndüğüm zaman Kureyş’in ileri gelenlerinden bazıları yanıma geldiler. Onlara, ben yokken önemli bir şey olup olmadığını sordum. 
- Büyük bir iş var: Ebu Talib’in yetimi Peygamber (s.a.s) olduğunu söylüyor.
dediler. Onları güzellikle başımdan savdım. Sonra Muhammed’in (sav) evine giderek kapısını çaldım. Kapıyı açtı:
- Ey Ebulkasım! Senin hakkında bana erişen haber nedir?
- Ey Ebubekir! Benim hakkımda sana erişen haber nedir?
- Bana erişen habere göre: “Ben Allah’ın Peygamberiyim!” diyormuşsun.
- Evet! Ey Ebubekir! Aziz ve Celil olan Rabbim, beni, müjdeleyici ve uyarıcı olarak Peygamber gönderdi!
- Vallahi, ben bugüne kadar Senden hiç bir yalana rastlamadım! Sen emaneti gözetmenle, akrabana yadım etmenle, güzel işlerinle Peygamber olarak gönderilmeye layıksın. Uzat elini de sana bağlılığımı sunayım!

Hz.Peygamber, Hz.Ebubekir (r.a) hakkında:
İslam’a davet ettiğim herkes, ona karşı ağırdan davrandı, tereddüt etti, düşündü. Yalnız Ebubekir (r.a), hiç düşünmedi ve tereddüt göstermedi.
buyurmuştur.

İslam’ın İlk Yılları
Müslümanlar önceleri Hz.Peygamber (s.a.s)in kendilerine öğrettiği şekilde namaz kılmaya başladılar. Namaz kıldıklarını çevrelerindekilerden gizliyorlardı. Namazlar ya kapıları üzerlerine kilitli evlerde ya da ıssız ve kuytu yerlerde kılınıyordu. Fakat Müslümanlıklarını gizli tutmaya çalışsalar da gözlenmek ve izlenmekten kurtulamıyorlardı.

Bu arada, bir yandan Hz.Peygamber (s.a.s), bir yandan da Hz.Ebubekir (r.a), yanlarına gelenleri İslam’a davet ediyor, insanlardan İslam’a girenler hızla çoğalıyordu. İslam, Mekke’de yayılmaya ve halk arasında konuşulmaya başlamıştı. İlk üç yıllık dönem, bu şekilde halkı gizlice İslam’a davet ile geçti. 

YAKIN AKRABANI UYAR

Dördüncü yıla girilmişti ki, inen ayetlerle davet yeni bir döneme girdi:

(Önce) en yakın akrabanı uyar (ve dâvet et).
26/214
Rasûlullah (s.a.v.), önceki peygamberler gibi bir belde ve bir kavme değil bütün çağlara, bütün âleme ve insanlara gönderildiği için (21/107; 34/28) Kur'an'ı tebliğ ve İslâm'a davet görevini, özelde (bu ayetle) yakınlarına, genelde bütün insanlara yapmış; özel dâveti, genel dâveti erteletmemiştir. (Genel dâvet ve uyarı için bkz 6/51,92; 19/97; 36/6)
Mü'minlerden sana uyanlara (şefkat) kanadını indir.
26/215
Eğer sana karşı gelirlerse: "Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım (sorumlu değilim)" de.
26/216
Hz. Peygamber'e inkâr ve azgınlıkla en çok karşı gelen amcası Ebû Leheb olmuştur.
Sen (sâdece) mutlak gâlip ve çok merhametli olan (Allah')a güvenip dayan.
26/217

Bu ilahi emir, Hz.Peygambere (s.a.s) o kadar ağır geldi, o kadar kaygı verdi ki bir aya yakın bir süre evinden dışarı çıkamadı. Hatta insanlar, hastalandı sanarak hastalığını sormaya geldiler. Sonunda Ali’yi (r.a)yanına çağırdı. 
Hz.Ali (r.a) anlatıyor:
Resulullah (s.a.s) beni yanına çağırdı:
- Ey Ali! Yüce Allah’ın, en yakın akrabalarımı uyarmamı emretmesi bana çok ağır geldi. İyi biliyorum ki, ben onlara bu işi açmaya kalksam, muhakkak hoşuma gitmeyecek şeylerle karşılaşacağım.
Bir süre sustu, sonra devam etti:
- Ya Ali! Bize bir sa’ (eskiden kullanılan ve dört avuç kadar tutan bir ölçü) yemek yap ve üzerine, koyun budundan et koy! Bir kaba da süt hazırla ve Abdülmuttalib oğullarını benim için topla! Onlarla konuşup, emr olunduğum şeyi kendilerine ulaştıracağım.
Emrettiği şeyleri yaptım. Abdülmuttalib oğulları evde toplandılar. Kırk kişi kadardılar. Amcaları Ebu Talib, Hz.Hazma (r.a) , Hz.Abbas (r.a) ve Ebu Leheb de gelenler arasında bulunuyordu. Resulullah (s.a.s) beni yanına çağırdı ve yaptığım yemeği kendisine getirmemi emretti. Getirip önüne koydum. Eti parçalayarak çanağın çevresine birer parça koyduktan sonra,
- Haydi yiyin! Bismillah!
buyurdu. Hepsi ondan yediler ve tamamen doydular. Allah’a (c.c) yemin ederim ki, sunduğum yemeği, onlardan tek bir adam bile, yalnız başına yiyebilirdi. Sonra, 
- Ya Ali! Onlara süt de içir!
buyurdu. Onlara süt kabını getirdim. Hepsi kana kana içtiler. Vallahi, o kaptaki süt kadarını, onlardan tek bir adam bile, yalnız başına içebilirdi. Yemeğin ve sütün kalanları sanki hiç el dokunulmamış gibiydi. Resulullah (s.a.s) konuşmaya başlayacaktı ki, amcası Ebu Leheb sözü ele aldı: 
- Şaşılacak şey! Arkadaşınız sizi büyük bir sihirle sihirledi! Doğrusu biz, bugünkü gibi bir sihir hiç görmedik!
Sonra da Resulullah (s.a.s)’a dönerek:
- Bunlar senin amcaların ve amcalarının oğullarıdır. Sen onlara istediğini söyledin. Dinde sapkınlığı bırak! İyi bil ki kavmin, Senin için bütün Arap topluluklarına karşı koymayı göze alacak değildir! Bütün Kureyş kabileleri ile Araplar, üzerlerine çullanmadan önce onların seni hapsetmeleri gerekir! Böyle yapmaları, bütün Araplar’a karşı savaşmalarından daha kolaydır. Ey kardeşimin oğlu! Ben, senin getirdiğin gibi kötülük getiren bir kimse daha görmedim!
Resulullah’ın (s.a.s) konuşmasına fırsat vermediler ve dağıldılar. Amcası Ebu Leheb’in sözleri, Resulullah’ın (s.a.s) çok ağırına gitmişti. 

Sabahleyin, Resulullah (s.a.s) beni çağırdı:
- Ya Ali! Şu adam, erken davranıp önüme geçti de ben konuşamadan dağılıverdiler. Sen yine önceki akşam bizim için yapmış olduğun kadar yiyecek ve içecek hazırla. Sonra da onları yanıma topla! 
Dediklerini yaptım. Abdulmuttalib oğulları yine toplandılar. Hz.Peygamber (s.a.s), yemeği getirmem için beni yanına çağırdı. Yemeği getirip önüne koydum. Yine eti parçaladı ve tabağın etrafına dizdi ve 
- Hadi yiyiniz! Bismillah!
dedi. Hepsi doyuncaya kadar yediler ve içtiler. Vallahi, onların tümünü, onlardan bir adam yiyip içebilirdi. Sonra konuşmaya başladı:
- Hamd Allah’a (c.c) mahsustur! 
Ben Ona hamd ederim. 
Yardımı da Ondan dilerim. 
Ona inanır, Ona dayanırım.
Şüphesiz, Allah’tan (c.c) başka ilah yoktur.
O birdir, eşi ve ortağı yoktur.
Vallahi ben, bütün insanlara yalan söylemiş olsam, yine size karşı yalan söylemem. Bütün insanları aldatmış olsam, sizi aldatmam. Sizi, kendisine inanmaya davet ettiğim Allah (c.c), öyle bir Allah’tır (c.c) ki, Ondan başka ilah yoktur. Sizler, uyur gibi ölecek, uykudan uyanır gibi de dirilecek ve yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. İyiliklerinizin mükafatını görecek, kötülüklerinizin de cezasını çekeceksiniz. İnsanlardan ilk uyardığım da sizlersiniz.

Ben sizi, söylemesi kolay, tartıda ise ağır iki kelimeye davet ediyorum ki, o da “Allah’tan (c.c) başka ilah olmadığına ve benim de Allah’ın (c.c) kulu ve peygamberi olduğuma” şahitlik etmenizdir. 
Ey Abdulmuttalib oğulları! Aranızdan kim bana yardımcı olmayı kabul eder?

Hiç kimse ayağa kalkmadı. Hemen ben ayağa kalktım. Yaşça orada bulunanların en küçüğüydüm. Resulullah (s.a.s), 
- Sen otur!
buyurdu. Sorusunu üç kere tekrarladı. Her defasında ben ayağa kalkıyordum. O da, “Sen otur” buyuruyordu. Sorularının üçüncüsünden sonra
- Ya Resulullah (s.a.s)! Bunların yaşça en küçükleri ve en zayıfları olsam da ben sana yardımcı olurum!
dedim. Hepsi sustular. Elini elimin üzerine koydu. 
- İçinizden bu, benim kardeşim ve vekilimdir. Sözlerini dinleyin ve itaat edin! Bu işe amcamsız, amcamın oğlu varis oldu.
buyurdu. Davetliler gülüşerek ayağa kalktılar ve Ebu Talib’e,
- Bak, sana oğlunu dinlemeni emrediyor. İtaat et!
dediler. Ebu Talib de, onlara cevap verdi:
- Bırakınız onu! Amcasının oğlu, onun başına hayırdan başkasını getirmez.

EMROLUNDUĞUNU AÇIKÇA SÖYLE

Yakın akrabanın İslam’a çağrılmasının ardından sıra tüm Mekke’nin açıkça İslam’a davet edilmesine gelmişti. Bununla ilgili emir de gelmekte gecikmedi.
Artık sana emredilen şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırma (onlara itibâr etme)! 
15/ 94
(Seninle ve Kur'an ile) alay eden ve Allah ile beraber (put ve tâğût gibi) başka bir tanrı tanıyanlara karşı biz sana yeteriz. Onlar yakında (başlarına gelecek felâketleri) bilecekler. [krş. 9/31]
15/ 95-96
Andolsun ki, onların söyledikleri şeylerle göğsünün cidden daraldığını biz biliyoruz.
15/ 97
Hemen Rabbini hamd ile tesbîh et ("Sübhânallâhi ve bihamdih" de) ve secde edenlerden ol.
15/ 98
Sana yakîn (yani ölüm) gelinceye kadar da Rabbine ibâdet et.
15/ 99

Hz.Peygamber (s.a.s) tüm Mekke halkına peygamberliğini açıklayacaktı. Araplar, bir tehlike durumunda diğerlerini uyarmak için yüksekçe bir yere çıkarlar ve “düşman tarafından kuşatıldık, sabah vakti gelip çattı, çarpışmaya hazırlanın” anlamına gelen “Sabahah! Sabahah!“diye seslenirlerdi. 

Hz.Peygamber (s.a.s) de Kabe’nin yakınında bulunan Safa tepeciğinin üzerine çıktı ve “Ya Sabahah! Ya Sabahah!” diye seslenmeye başladı. Sesi işiten insanlar çevresine toplandılar. Gelenler, 
- Ya Muhammed! Ne oldu, ne haber var?
diye soruyorlardı. Hz.Peygamber (s.a.s) konuşmaya başladı:
- Benimle sizin durumunuz, düşman görünce ailesini uyarmak için koşan ve “Ya Sabahah!” diye bağıran adamın haline benzer. Söyleyin! Ben, 
“şu dağın eteğinden atlılar var, sabaha baskına uğrayacaksınız”
desem, bana inanır mısınız? 
- Evet inanırız! Bugüne kadar senin yalan söylediğini duymadık.
- Öyle ise sizi, şiddetli bir azap ile uyarıyorum. Yüce Allah, akrabalarımı, başlarına gelecek azapla uyarmamı emretti. “La ilahe İllallah” demedikçe, ben size ne dünyada, ne de Ahirette bir yarar sağlayabilirim.
Amcası Ebu Leheb, Hz.Peygamber’e (s.a.s) atmak için eline bir taş aldı. 
- Yuh sana! Bizi bunun için mi buraya topladın!
dedi. Toplananlar dağıldılar.

<<<Öceki Sayfa            Sonraki Sayfa>>>

Kaynaklar : Peygamberler Tarihi – M.Asım Köksal
Hz.Muhammed’in Hayatı – Martin Lings
Feyzü’l Furkan – Hasan Tahsin Feyizli