SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED (S.A.S)

İSLAM’IN ARAP YARIMADASINA YAYILMASI
Hac Mevsiminde ve Panayırlarda Davet
Hz.Peygamber (s.a.s), Hac için ve panayırlarda ticaret için gelen Arap kabilelerine İslam’ı sunuyor ve kabul etmelerine çalışıyordu. Özellikle Taif’ten geldikten sonra bu çabalarına hız vermişti. Mekke’nin dışındaki kabilelerden İslam’ı kabul eden pek çok kimse olmuştu. Fakat Arap kabilelerinin çoğu, kavminin Hz.Peygamberi (s.a.s) dışlamış olması yüzünden bu daveti şüphe ve çekinmeyle karşılıyorlar, Kureyş ile aralarının bozulmasını da istemiyorlardı. Müşrikler de daveti engellemek için yoğun bir çaba içindeydiler.
O günlerde Hac için Mekke’ye gelenlerden biri olan Rebia bin Abbad, gördüklerini şöyle anlatıyor:
Ben yetişmiş bir genç iken, babamla birlikte Mina’da bulunuyordum. Rasulullah (s.a.s), Arap kabilelerinin konakladıkları yerlerde durup,
- Ey filan oğulları! Allah’tan (c.c) başka tapmakta olduğunuz şu putları atarak, Allah’a (c.c) hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet etmenizi, bana inanmanızı ve doğrulamanızı, vazifemi yerine getirinceye kadar beni korumanızı emreden Allah’ın (c.c) Peygamberiyim!
buyuruyor; arkasından da, şaşı gözlü, güzel yüzlü, iki bölük halinde örgülü saçlı, üzerinde Aden işi elbise bulunan bir adam da, O sözünü bitirince,
- Ey filan oğulları! Bu sizi ancak Lat ve Uzza ile müttefikleriniz Malik bin Ukayş oğullarının cinlerini boynunuzdan soyup atmaya ve kendisinin getirdiği sapıklığa sarılmaya davet ediyor! Sakın ha! Siz ona itaat etmeyin ve onu dinlemeyin!
diyordu. Ben:
- Babacığım Şu zatı takip eden kimdir?
dedim. Babam:
- O amcası Ebu Leheb’tir.
dedi.
Münbit bin Müdrik anlatıyor:
Resulullah’ı (s.a.s) görmüştüm.
- Ey insanlar! “La ilahe illallah” deyiniz de kurtulunuz.
buyuruyordu. İnsanların ise kimisi Onun yüzüne tükürüyor, kimisi başına toprak saçıyor, kimisi de Ona sövüp sayıyordu. Gün yarı oluncaya kadar bu hal devam etti. O sırada göğsü açılmış bir kız, içinde su bulunan bir kapla geldi, ağlıyordu. Resulullah (s.a.s), su kabını alıp sudan içti, elini yüzünü yıkadı. Başını kaldırıp,
- Ey kızcağızım! Göğsünü örtünle ört! Baban hakkında da tuzağa düşürülüp öldürülecek ya da zillete uğrayacak diye korkma!
buyurdu.
- Kimdir bu kız?
diye sorduk.
- Kızı Zeynep’tir.
dediler.
Mekke’ye Gelen Medineli Altı Kişinin Müslüman Oluşu
Peygamberliğin 11. yılında, insanların Hac için Mekke’de bulunduğu bir sırada, Hz.Peygamber (s.a.s) yine insanları İslam’a devam ediyordu. Medine’den gelen küçük bir toplulukla karşılaştı. Altı kişiydiler. Hz. Peygamber (s.a.s) onlarla konuşmaya başladı:
- Siz kimlersiniz?
- Hazrec kabilesindeniz.
- Yahudilerin dostu ve müttefiki olan Hazreclilerden misiniz?
- Evet!
- Oturmaz mısınız? Sizinle biraz konuşmak istiyorum.
- Olur, konuşalım.
Hz.Peygamber (s.a.s) onlara İslam’ı anlattı ve Kur’an-ı Kerim okudu. Medineliler Müslüman oldular.
Yahudiler, öteden beri Evs ve Hazrec kabileleri ile birlikte Medine’de oturuyorlardı. Bu iki Arap kabilesi putperestti. Zaman zaman anlaşmazlıklar çıkıyor, böyle durumlarda Yahudiler,
- Bir peygamber gönderilmek üzeredir. O geldiğinde, Ad ve İrem kavminin öldürüldüğü gibi biz de sizi öldüreceğiz!
derlerdi. Hz. Peygamber (s.a.s), kendilerini İslam’a davet ettiğinde Medineliler,
- Bu Yahudilerin kendisi ile bizi korkuttuğu peygamber olsa gerek. Sakın Yahudiler kendisine inanmakta sizi geçmesinler!
diye aralarında konuşmuşlardı. Konuşma şöyle devam etti:
- Biz, hem kendi kavmimiz arasında, hem de kavmimizden olmayan bir kavme karşı (Yahudileri kast ederek), aramızda düşmanlık ve kötülük olduğu halde buraya gelmiş bulunuyoruz. Umulur ki, Allah (c.c) Senin sayende bizi bir araya toplar. Biz hemen gidip, onları da İslam’a davet edeceğiz. Eğer Allah (c.c), bizi bu din üzerine birleştirirse, aramızda Senden daha aziz ve şerefli bir kimse olmaz.
- Siz, peygamberlik vazifemi yerine getirinceye kadar beni koruyacak ve yardımcı olacak mısınız?
- Biliyorsun ki, Evs ve Hazrec kabileleri arasında kanlar döküldü. Allah’ın (c.c) bu din ile onları doğru yola çıkarmasını arzu ediyoruz. Ya Resulullah (s.a.s)! Biz bu yıl kabilelerimizin yanına dönelim ve kendilerini senin öğrettiklerine davet edelim. Belki Allah (c.c) aramızı düzeltir, kalplerimizi birleştirir. Eğer senin üzerinde söz birliği ederlerse, gelecek yıl Hac mevsiminde gelmeye söz veriyoruz.
Hz.Peygamber (s.a.s) teklifi kabul etti, güzel sözler söyledi. Onlar da gerçekten inanmış olarak yurtlarına dönmek üzere Hz.Peygamberin (s.a.s) yanından ayrıldılar. Bir süre sonra Medine’de, içinde Hz.Peygamberin (s.a.s) duyulmadığı, getirdiği dinin konuşulmadığı bir ev kalmayacaktı.
Birinci Akabe Buluşması
Hac için gelen Medinelilerden altısı Müslüman olmuş, gelecek yıl tekrar buluşmak üzere Hz.Peygamberle (s.a.s) sözleşmişlerdi. Peygamberliğin 12.yılında, bir yıl önce Müslüman olan altı kişinin de aralarında bulunduğu on iki kişilik bir topluluk, Akabe’de Hz.Peygamberle (s.a.s) buluştular. “Darlıkta ve varlıkta, isteklilikte ve isteksizlikte, dinlemek ve boyun eğmek, yöneticilik için ehil olanla çekişmemek, her nerede olursa olsun hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeksizin hakkı söylemek” üzere Hz.Peygambere (s.a.s) bağlılıklarını bildirdiler.
Mus’ab bin Umeyr’in (r.a) Mekke’ye Gönderilişi
Akabe buluşmasının üzerinden çok geçmemişti ki, Evs ve Hazrec kabilelerinden Müslüman olanlar bir araya geldiler. İslam’ın Medine’de açıklandığını ve yayılmaya başladığını bildirmek ve insanlara İslam’ı anlatacak, İslam’a girenlere de dinlerini öğretecek birisini istemek için Hz.Peygambere (s.a.s) bir mektup yazdılar.
Bunun üzerine Hz.Peygamber (s.a.s), Mus’ab bin Umeyr’i (r.a) İslam’ı anlatması ve Müslüman olanlara dinlerini öğretmesi için Medine’ye gönderdi. Onun gelmesiyle birlikte İslam’ın Medine’de yayılması iyice hız kazandı.
Sa’d Bin Muaz ve Üseyd’in Müslüman Olmaları
Mus’ab (r.a) Medine’de İslam’ı anlatıyor ve pek çok kişi onun vasıtasıyla İslam’a giriyordu. Ama bu yabancıya karşı iyi duygular beslemeyenler de vardı. Bir gün Muaz (r.a), Es’ad bin Zürare ile Medine’nin bahçelerinden birinde oturmuş, yanlarına da yeni Müslüman olanlardan birkaç kişi toplanmıştı. Bulundukları yer Sa’d bin Muaz’ın lideri olduğu kabileye aitti. Sa’d onları bu halde görünce dayanamadı. Yanında bulunan Üseyd’e,
- Yahu şu adamlara baksana! Bizim mahallemize gelmiş, saf insanları kandırmaya çalışıyorlar. Git de onları bahçeden çıkar. Eğer yanlarında Es’ad da olmasaydı bu işi bizzat ben yapardım. Ama Es’ad halamın oğlu. Onunla yüz yüze gelmek istemiyorum.
Üseyd, mızrağını alıp bahçeye gitti. Sert bir ifadeyle,
- İkinizi buraya, zayıfları kandırmaya getiren sebep ne? Eğer hayatta kalmak istiyorsanız buradan gidin!
- Neden oturup söylediklerimi dinlemiyorsun? Dinledikten sonra hoşuna giderse kabul eder, gitmezse etmezsin.
Hz.Peygamber (s.a.s)in elçisinin yumuşak davranışından hoşlanan Üseyd,
- Doğru bir söz!
dedi. Mızrağını yere saplayarak yanlarına oturdu. Mus’ab (r.a) ona İslam’ı anlattı ve Kur’an okudu. Üseyd’in yüzündeki ifade değişti. Mus’ab (r.a) sözlerini bitirdiğinde,
- Bu sözler ne kadar güzel! Bu dine girmek isteyince ne yapılır?
Ona temizlenmesi gerektiğini söylediler. Denileni yaptı ve şehadet getirerek Müslüman oldu. Sonra,
- Arkamda öyle bir adam var ki, o size uyarsa, tüm halkı ona uyar. Şimdi size onu göndereceğim.
diyerek Sa’d’ın yanına döndü:
- Ne yaptın?
- İkisiyle de konuştum. Yaptıklarında bir zarar görmedim.
- Gördüğüm kadarıyla senden bir fayda yok!
diyen Sa’d mızrağı onun elinden aldı ve Müslümanların yanına doğru kızgın bir şekilde yürümeye başladı. Önce halasının oğlu Es’ad’ı azarladı ve onu akrabalığı kötüye kullanmakla suçladı. Bu sırada Mus’ab (r.a) konuşmaya başladı:
- Söyleyeceklerimi dinler misiniz? Beğenirseniz kabul edersiniz, beğenmezseniz hoşunuza gitmeyen şeyi sizden uzak tutacağız.
- Doğru söyledin.
diyerek mızrağını yere diken Sa’d yanlarına oturdu. Mus’ab (r.a) kendisine İslam’ı anlattı ve Kur’an okudu. Mus’ab (r.a) ve Es’ad’ın bildirdiklerine göre, daha konuşma bitmeden Sa’d’ın yüzünde İslam’a yaklaştığı sezilir hale gelmişti. Mus’ab’ın (r.a) sözleri bitince Sa’d sordu:
- Siz bu dine girmek için ne yaparsınız?
Üseyd’e söylediklerini tekrarladılar. Sa’d da temizlendi ve şehadet getirerek İslam’a girdi. Sonra da kabilesine dönerek İslam’a girdiğini açıkladı. Sözlerini,
- Allah’a (c.c) ve peygamberine (s.a.s) iman edinceye kadar hiçbir kadınınızla ve erkeğinizle konuşmayacağıma yemin ediyorum.
diye tamamladı. Akşam olmadan kabilesinden Müslüman olmayan tek bir kişi bile kalmamıştı.
İkinci Akabe Buluşması
Peygamberliğin 13.yılında, Medine’den hac için gelen 500 kişilik kafilenin içinde, 70’in üzerinde Müslüman bulunuyordu. Aralarından bir grup, Mekke’ye gelir gelmez Hz.Peygamberi (s.a.s) aramaya başladılar. Onu amcası Abbas’ın yanında buldular. Yanlarına gidip selam verdiler:
- Ya Resulallah (s.a.s)! Biz servet, silah ve hayvan bakımından hazırlıklıyız. Senin üzerinde söz birliği yapıldı. Bizim yanımızda sana yardım var. Senin için gerekirse canımızı verme var. Kendimizi nelerden korur ve savunursak, seni de onlardan koruma ve savunma var. Seninle ne zaman buluşalım?
Akabe denilen yerde buluşmak üzere sözleştiler. Buluşma zamanı geldiğinde de Medineli Müslümanlar Hz.Peygamber (s.a.s)le Akabe yakınlarında bir araya geldiler. Ka’b bin Malik o günü şöyle anlatıyor:
Yetmiş üç erkektik. Yanımızda iki de kadın bulunuyordu. Belirtilen yerde toplanıp Rasulullah’ı (s.a.s) beklemeye başladık. Nihayet geldi. Yanında amcası Abbas da bulunuyordu. Abbas o zaman kavminin dini üzerineydi. Ancak yeğeninin işinde hazır bulunmayı ve yardım etmeyi arzuluyordu. Oturulunca ilk konuşan Abbas oldu:
- Ey Medineliler! Siz de bilirsiniz ki Muhammed (s.a.s) bizdendir. Kardeşimin oğludur ve bana insanların en sevgilisidir. Eğer Onu doğruluyor ve alıp götürmek istiyorsanız; yardımsız bırakmayacağınıza, aldatmayacağınıza dair sizden kesin bir söz almak istiyorum.
Çünkü Yahudiler sizin komşularınızdır ve Ona da düşmandırlar. Sizi ok yağmuruna tutacak Arap kabilelerinin de düşmanlıklarına göğüs gerebilecek kadar savaş gücüne sahipseniz, aranızda iyice görüşüp konuşarak anlaşın. Sonra ayrılığa düşmeyin.
Biz Onu bugüne kadar koruduk. Bundan sonra da koruruz. Fakat buradan ayrılmayı ve size katılmayı arzuluyor. Eğer sözünüzü yerine getireceğinize inanıyorsanız ne ala! Ama yanınıza geldikten sonra korkup yardım edemeyecek ve düşmanlarının eline bırakacaksanız, O kendi kavmi ve şehrinde şerefiyle bulunmaya ve korunmaya devam etsin!
Sizden konuşma yapacak olanınız konuşsun! Ama konuşmasını uzatmasın. Çünkü, Kureyşlilerin gözcüleri ve casusları vardır. Buradan ayrıldıktan sonra da işinizi gizli tutun.
Abbas’ın konuşması Medinelilerin ağırına gitti. Es’ad bin Zürare (r.a) söz aldı ve Hz.Peygambere (s.a.s) dönerek konuşmaya başladı:
- Ya Rasullalah! (s.a.s) Her davetin yumuşak veya sert bir yolu ve üslubu vardır. Bugün Senin yaptığın davet, insanların yüzünü ekşitecek ve kendilerine ağır gelecek bir davettir.
Sen bizi öteden beri üzerinde bulunduğumuz dinimizi bırakmaya ve kendi dinine tabi olmaya davet ettin ki, bu çok zor ve ağır bir şey olduğu halde, biz senin bu teklifini kabul ettik.
Sen bizi, insanlarla aramızdaki akrabalık ve komşuluk ilişkilerini kesmeye davet ettin! Bu da çok zor ve ağır bir şey olduğu halde, biz senin bu teklifini de kabul ettik.
Bizler yurdumuzda izzetli ve her türlü zorlamadan korunmuş bir haldeyken; kendisini kavminin yalnız bırakmış olduğu, amcalarının bile öldürülmek üzere düşmanlarına teslim etmek istedikleri bir zatın değil, kendimizden başka hiç kimsenin başımıza geçmeye göz dikemeyeceği bir topluluk olmamıza rağmen, Senin bu konudaki teklifini de kabul ettik.
Tüm bunlar, insanların gözünde hiç de hoşa gidecek şeyler olmadığı halde, Senin tüm tekliflerini dillerimizle kabul, kalplerimizle tasdik ettik. Allah’tan getirdiklerine inanarak Sana bağlılıklarımızı sunuyoruz. Kanlarımız senin kanınla, ellerimiz Senin elinledir. Kendimizi, oğullarımızı ve kadınlarımızı koruduğumuz şeylerden Seni de koruyacak ve savunacağız...
Medinelilerden bir kısmı:
- Ya Resulallah (s.a.s)! Sen de konuş! Bizden kendin ve Rabbin için istediğin sözü al!
Hz.Peygamber (s.a.s) onlara bir miktar Kur’an okudu. Sonra konuşmaya başladı:
- Sizden Rabbim için istediğim, Ona hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet etmenizdir. Kendim için isteğime gelince: Beni ve ashabımı barındırmanız ve yardımcı olmanız, kendinizi koruyup savunduğunuz şeylerden bizleri de koruyup savunmanızdır.
Bera hemen Hz.Peygamberin (s.a.s) elini tuttu:
- Olur! Seni hak din ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, çoluk çocuğumuzu koruyup savunduğumuz şeylerden seni de koruyup savunacağız.
Bu arada Ebulheysem Malik söze girdi:
- Ya Resulallah (s.a.s)! Bizimle o adamlar (yahudileri kast ederek) arasında antlaşmalar var. Seninle yaptığımız bu sözleşmeyle biz o antlaşmaları kesip atmış oluyoruz. Allah (c.c) Seni muzaffer kıldıktan sonra bizi bırakıp kavminin yanına dönmeyi düşünür müsün?
Hz.Peygamber (s.a.s) gülümsedi ve şöyle buyurdu:
- Hayır! Benim kanım sizin kanınızdır. Ben sizdenim, siz de bendensiniz! Sizin savaştığınız kimselerle savaşır, sizin barıştığınız kimselerle barışırım!
O gece, orada bulunan Medineli Müslümanlar birer birer Hz.Peygamberin (s.a.s) elinden tutup bağlılıklarını bildirdiler ve kafilelerine geri döndüler.
<<<Öceki Sayfa Sonraki Sayfa>>>
Kaynaklar : | Peygamberler Tarihi – M.Asım Köksal Hz.Muhammed’in Hayatı – Martin Lings Feyzü’l Furkan – Hasan Tahsin Feyizli |