SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED (S.A.S)

ALLAH’IN ELÇİSİ
İlk Vahiy
Muhammed (s.a.s), kırk yaşına ulaşmıştı. Hiç bir rüya görmüyordu ki, aynısı çıkmasın. Bu hal altı ay kadar devam etti. O günlerde yaşadıkları dolayısıyla duyduğu endişeyi eşi Hz.Hatice (r.a)’ye şu şekilde anlatıyordu:
Tek başıma kaldığım zamanlar beni “Ey Muhammed! Ey Muhammed!” diye çağıran bir ses duyuyorum. Tamamen uyanık bulunuyorken bir ışık görüyorum. Vallahi gelecek hakkında haber verdiğini söyleyen kahinler kadar hiçbir şeyden nefret etmedim. Acaba ben de mi kahin oldum? Bana seslenen bir Şeytan olmasın?
Sonra kendisine yalnızlık sevdirildi. Mekke’den uzaklaşıyor, çevredeki dağlara dalıp gidiyordu. Özellikle Hira dağındaki bir mağarayı kendisine yer edinmişti. Yanına azık alır, günlerce yalnız başına bu mağarada kalırdı.
Ramazan ayının 17. gecesiydi. Yine Hira dağındaki mağaraya çekilmişti. Cebrail adlı melek, insan suretine girmiş olduğu halde göründü.
- Oku!
- Ben okuma bilmem!
Melek, Hz.Peygamber (s.a.s)i tutup nefesi kesilinceye kadar sıktı ve sonra bıraktı:
- Oku!
- Ben okuma bilmem!
Melek, tekrar nefesi kesilinceye kadar tekrar sıktı ve yine bıraktı:
- Oku!
- Ben okuma bilmem!
Melek, üçüncü kere sıkıp bıraktıktan sonra Kur’an’ın ilk ayetlerini iletti:
Yaratan Rabbinin adıyla (Rabbin adına) oku.2 O insanı bir 'alâk'tan (aşılanmış yumurtadan) yarattı. [bkz. 22/5; 23/13-14]
96/1-2
Oku, insana bilmediğini öğreten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin en büyük kerem sâhibidir.
96/3-4-5
...Sanki kelimeler kalbime kazınmış gibiydi. Mağaradan çıktım.
Yüreği titreyerek evine döndü. Korkusu ve titremesi geçinceye kadar vücudunu sarıp örttüler. Sonra olanları eşi Hz.Hatice’ye anlattı. Hz.Hatice, eşini teselli etti:
- Vallahi, Allah Seni hiç bir zaman utandırmaz. Çünkü sen akrabanı görüp gözetirsin. Yoksulları doyurur, misafirleri ağırlarsın. Zor durumlarında insanlara yardım edersin!
Varaka bin Nevfel
Sonra, Hz.Peygamberi (s.a.s), amcasının oğlu Varaka bin Nevfel’in yanına götürdü. Varaka, Hristiyanlığa girmiş, Arapça yazmayı ve okumayı bilen bir kimseydi. Çok yaşlanmış, gözleri de görmez olmuştu. Hz.Peygamber, başından geçenleri ona da anlattı. Varaka duyduklarından çok heyecanlandı:
- Senin bu gördüğün, Allah tarafından Musa’ya (as) indirilmiş olan melektir. Keşke kavmin seni yurdundan çıkaracakları zaman ben de sağ ve dinç olsaydım.
- Onlar beni çıkaracaklar mı?
- Evet çıkaracaklardır. Çünkü, senin gibi bir şey getirmiş olan hiç kimse yoktur ki, düşmanlığa ve işkenceye uğramasın. Eğer senin davet günlerine yetişirsem, elimden geldiğince yardım ederim.
Fakat Varaka o günlere yetişemeyecekti. Çok geçmeden vefat etti.
Vahyin Kesintiye Uğraması
Vahyin ilk gelişinden sonra uzun bir süre başka vahiy gelmedi. Sonra bir gün yine kendisine seslenildiğini duydu. Hz.Peygamber (s.a.s) yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
Bir gün yoldan geçiyordum. Birden gökten bir ses geldiğini duydum. Başımı kaldırıp yukarı baktığımda Hira mağarasında bana gelen meleğin gök ile yer arasını dolduran bir makama oturduğunu gördüm.
- Ey Muhammed! (s.a.s) Sen Allah’ın (c.c) peygamberisin (s.a.s), ben de Cebrail’im.
diyordu. Ona bakmaya başladım. Ne ileriye, ne de geriye doğru hareket edemiyordum. Yüzümü nereye çevirsem, onu aynı şekilde görüyordum. Ona bakakalmıştım. Nihayet Hz.Hatice, beni bulmaları için adamlar göndermiş. Dağın tepesine çıkan adamlar geri dönerlerken beni durduğum yerde buldular. Melek de gidip görünmez oldu.
Dehşet ve korkuya kapılmıştım. Eve gidip “beni örtün, beni örtün!” dedim. Evdekiler dediğimi yapıp beni bir örtüye sardılar. O sırada Müdessir suresinin ayetleri indirildi. Ve ondan sonra da vahiyler sürekli gelmeye başladı.
Ey (örtüsüne) bürünen! (Rasûl)
74/1
İlk vahiyden sonra üç yıl veya altı ay fetret (vahyin kesilme) devri yaşandı. Buna üç sene diyenler vardır, fakat tercih edilen görüş altı aydır. Bundan sonra Rasûlullah (s.a.v.), yine Hira'dan dönüşte gökten bir ses işiterek Cebrâil (a.s.)'ı görmüş, korku ve titreme içinde eve dönüp: "Beni örtün, beni örtün" deyip yatmıştı. Bunun üzerine ilgili âyetler indi (İbn Kesîr (Sâbûnî), III, 567). [bkz. 57/11]
Kalk, (insanları) uyar.
74/2
Rabbini tekbir et (büyükle).
74/3
Elbiseni (kendini ve seni çevreleyeni) arındır.
Elbise, kendisi mânâsında olmakla beraber bu parantez içindeki ifâdelerden de kinâyedir (Mahlûf, s. 574).
74/4
Azâba götürecek şeyleri terk(e devam) et.
74/5
İyiliği, (karşılığında) daha çoğunu umarak yapma!
74/6
Rabbin için (her şeye) katlan.
74/7
O Sûr'a üfürüldüğü zaman,
74/8
İşte o gün zor bir gündür.
74/9
Kâfirlere kolay değildir.
74/10
Vahiy
Biz Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, (Rasûlüm!) şüphesiz sana da vahyettik. Nitekim İbrâhim'e, İsmâil'e, İshâk'a, Ya'kub'a, torunlar(ın)a, Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârun ve Süleymân'a da vahyetmiş, Dâvud'a da Zebûr'u vermiştik.
4/163
Hz.Peygamber (s.a.s), kendisine vahyin gelişini şu şekilde anlatıyor:
Vahiy bazen bana çan sesi şeklinde gelir ki, bu vahyin en ağır şeklidir. Vücuduma bir ağırlık çöker ama meleğin getirdiği sözleri hafızama yerleştiririm. Bazen de melek benimle konuşmak için bir insan suretine bürünerek yanıma gelir ve söylediklerini anlarım.
***
Haris bin Hişam (r.a) , Hz.Peygambere (s.a.s) sordu:
- Sana vahiy nasıl gelir?
- Bazı kereler melek benim için insan suretine girer, benimle konuşur, ben de onun söylediklerini iyice anlarım. Bu bana vahyin en kolay gelenidir... Gördüğüm insanlardan ona en çok benzeyeni Dıhye’dir.
***
Sahabeden pek çok kimse vahyin gelişi ile ilgili olaylara şahid olmuş ve rivayetlerde bulunmuştur. İşte onlardan bir kaçı...
Zeyd bin Sabit’e (r.a) göre, gelen vahyin ağırlığı, inen surenin ağırlığı ile orantılı olurdu. İnen vahiy müjde içerir mahiyette ise, Cebrail (as) insan suretinde gelir ve vahiy Hz.Peygambere (s.a.s) güçlük vermezdi. Ama inen vahiy ceza ve korkutma içeriyorsa, dehşet saçan bir çan ve çıngırak uğultusu ile uğuldayarak gelirdi.
***
Veda hutbesini okurken Maide suresinin 3 ayeti indirildi. Bu sırada Hz.Peygamber (s.a.s), Adba adlı devesinin üzerinde bulunuyordu. Vahyin ağırlığından devenin bacakları kırılacak hale geldi. İndirilen ayet şuydu:
"Bugün size iyi ve temiz olanlar helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin (İslâm'a uygun) yiyeceği (avladığı ve kestiği) size helâl ve sizin (kestiğiniz) yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mü'minlerden nâmuslu/iffetli kadınlarla sizden önce kendilerine kitap verilenlerden nâmuslu hür kadınlar, -(siz) nâmuslu/iffetli, zinâya sapmamış ve (onları) gizli dost da edinmemiş olarak- kendilerine mehirlerini ver(ip nikâh ed)ince (size helâldirler). Kim (İlâhî hükümlere) inanmayı kabul etmez/inkâr ederse, onun (bütün) ameli boşa gitmiştir. O âhirette de zarar ve ziyana uğrayanlardandır."
5/3
Bunların dışındaki haramlar için bkz. 2/173; 7/157.
Bu âyet Vedâ Haccı arefesinde Arafat'ta nâzil olmuştur. Son inen ahkâm âyetidir. (bkz. 3/19, 85 ve dipnotları) Böylece hayat nizâmını sağlamak ve âhiret saadetini kazanmak için gönderilen İslâm dîni tamamlanmıştır. Artık bundan sonra Allah ve Rasûlü'nün emir ve hükümlerine aykırı olarak ortaya atılan her şey bid'attir, reddedilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)'in "Siz dünya işlerini daha iyi bilirsiniz" hadîsi ise bağ, bahçe, ziraat, sanat, teknik ve benzeri konulardaki ihtisas hakkında olup bu yasaklamanın kapsamı dışındadır. Hayat tarzı olarak İslam dinini beğenmeyenlerin imanından söz edilemez.
Ehl-i Kitab'ın avladıkları veya kestikleri İslâm'a göre helâl hayvanlarda, Allah'tan başkasının adını andıkları kesin olarak duyulup bilinmedikçe, o hayvanların etleri yenilir. Ancak bir çırpıda kesilen (tezkiyesiz) kanı akıtılmayarak öldürülen hayvanlarla, müşrik ve kâfirlerin mürted, inkârcı ve Allah'ın adını anmayı kasten terkedenlerin (6/121) kestikleri yenmez (İbn Kesîr (Sâbûnî), I, 486-487, 612-613; Elmalılı, II, 578, III, 2042). [Ehl-i Kitab'ın müşriklik ve kâfirliği hakkında bkz. 2/91, 5/17, 72, 73, 9/30]
***
Hz.Aişe (r.a) der ki:
Çok şiddetli soğuğun olduğu bir günde, meleğin Resulullah’a (s.a.s) geldiğini gördüm. Vücudu yere çöktü ve alnından terler damladı.
***
Hz.Ömer (r.a):
Rasulullah’a (s.a.s) vahiy indirilirken, baş ucunda arı uğultusuna benzer bir ses işitilirdi.
***
Yine Zeyd bin Sabit (r.a) anlatıyor:
Rasulullah’ın (s.a.s) yanında oturuyordum. Derken vahiy durgunluğu belirdi. Dizi dizimin üzerine düştü. Vallahi, Rasulullah’ın (s.a.s) dizinden daha ağır basan bir şeye rastlamamıştım. Sonra üzerinden vahiy hali sıyrılınca, “Yaz ey Zeyd!” buyurdu. Hemen kürek kemiği üzerine yazmaya başladım.
Mü'minlerden özürsüz olarak (cihâda çıkmayıp evlerinde) oturanlarla, malları ve canlarıyla Allah yolunda savaşanlar bir değildir. Allah mallarıyla ve canlarıyla savaşanları, derece bakımından oturan (savaştan geri kalan)lardan (kat kat) üstün kıldı. Bununla birlikte Allah, her birine de (sâlih kullar olmaları dolayısıyla) en güzel (şey olan cennet)i vaadetmiştir. Allah savaşanları, oturan (savaşmayan)lardan büyük bir mükâfât ile üstün kıldı.
4/95
İbni Ümmü Mektum (r.a), mücahitlerin faziletini işitince ayağa kalktı. Kendisi göremiyordu:
- Ya Rasulallah! (s.a.s) Müminlerden cihada gücü yetmeyen kimse nasıl cihad edecek? Ben göremiyorum! Eğer gücüm yetse muhakkak ben de savaşırdım.
İbni Ümmü Mektum (r.a) sözünü bitirmemişti ki, Rasulullah’ı (s.a.s) vahiy durgunluğu tekrar bürüdü. Dizi benim dizimin üzerine tekrar düştü. Bu sefer dizinin ağırlığı öncekinden daha fazlaydı. Neredeyse dizim ezilecek sandım. “Bu ayağımın üzerine artık hiç yürüyemem” diye düşündüm. Sonra vahiy hali Rasulullah’ın (s.a.s) üzerinden sıyrıldı. Allah(c.c), “zarar görenler dışında” diye bir istisna indirdi. Rasulullah, (s.a.s) “Oku Zeyd!” buyurdu. Önce yazmış olduklarımı okudum. “Yaz, ‘Zarar görenler dışında” buyurdu. Allah’a (c.c) yemin ederim ki, bir ve tek olan Allah’ın (c.c) indirip de, kemiğin üzerine eklemiş bulunduğum o istisnaya hala bakıyor ve görüyor gibiyim.
***
Sahabeden pek çoğu da Cebrail (as)’ı bu şekliyle görmüşlerdir. Hz.Aişe (r.a) der ki:
Odamda oturduğum sırada Rasulullah (s.a.s), birden sıçrayıp dışarı çıktı. Bakınca yanında bir adam bulunduğunu gördüm ki, kadana atının üzerinde duruyordu. Başına beyaz sarık sarmıştı ve sarığının bir ucunu, iki omzunun arasına sarkıtmıştı. Rasulullah (s.a.s) ise elini onun kadanasının yelesinin bittiği yere koymuştu. İçeri girince:
- Ya Resulallah (s.a.s)! Birden bire sıçradın, beni korkuttun. Sana gizli bir şey fısıldadığını gördüğüm kişi kimdi?
- Sen onu gördün mü?
- Evet, gördüm!
- Sen onu kime benzettin?
- Dıhyet’ül Kelbi’ye benzettim.
- Sen çok hayır görmüşsün. O Cebrail’di.
***
Hicret’in onuncu yılında, gerçekleşen olayı da Hz.Ömer (r.a)şöyle anlatıyor:
Bir gün biz Allah Resulünün (s.a.v) yanında otururken, bembeyaz elbiseli, simsiyah saçlı, üzerinde yolculuk eseri görülmeyen, içimizden hiç kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamberin (s.a.v) yanında, dizini dizlerine dayayarak oturup avuçlarını dizinin üzerine koydu ve sordu :
- Ey Muhammed (s.a.s)! Bana İslam hakkında bilgi ver!
- İslam, Allah’tan başka hiçbir ilah bulunmadığına,Muhammed’in (s.a.s) O’nun elçisi olduğuna şahitlik etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan Orucunu tutman, gücün yettiği taktirde Kabe’yi tavaf etmendir.
- Doğru söyledin!
Adamın söylediklerine hayret ettik. Adam hem soruyor, hem de tasdik ediyordu. Yine sordu:
- İmanın ne olduğunu bildir!
- İman Allah’a (c.c) , meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, Ahiret gününe inanman, kadere iyisiyle kötüsüyle iman etmendir.
- Doğru söyledin!
dedi ve devam etti:
- Bana ihsanın ne olduğunu bildirir misin?
- İhsan, Allah’a (c.c) sanki Onu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Zira sen onu görmesen de O seni muhakkak görür.
- Bana kıyametin ne zaman kopacağını bildirir misin?
- Sorulan kişi,(bu hususta) sorandan daha bilgili değildir ki.
- Öyleyse alametlerinden bana haber ver!
- Cariyenin kendi sahibesini doğurması ile yalın ayak ve çıplak koyun çobanlarının bina yapmakta yarıştıklarını görmendir.
Sonra (adam) çekip gitti. Biraz bekledim, sonra Resulullah (s.a.s) buyurdu ki:
- Ey Ömer, o soru soran kimdir, bilir misin?
- Allah (c.c) ve O’nun Resulü (s.a.s )daha iyi bilir.
- O Cebrail’di. Dininizi öğretmek için size gelmişti.
<<<Öceki Sayfa Sonraki Sayfa>>>
Kaynaklar : | Peygamberler Tarihi – M.Asım Köksal Hz.Muhammed’in Hayatı – Martin Lings Feyzü’l Furkan – Hasan Tahsin Feyizli |