SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED (S.A.S)

KİTLELER İSLAM’A KOŞUYOR
Medine’ye Heyetlerin Akın Etmesi
Arap kabileleri, İslam’a girmek için, Müslümanlarla Kureyşliler arasındaki mücadelenin sonucunu bekliyorlardı. Kureyşliler, Arapların kılavuzu ve önderi, Kâbe’nin halkı, Hz. İbrahim’in (a.s.) ve Hz. İsmail’in (a.s.) soyundan gelen öz evlatlarıydı. Araplar bunu biliyor ve inkâr etmiyorlardı. Kureyşliler ise Hz. Peygamber (s.a.s)e (s.a.s.) savaş açmış durumdaydılar. Araplar,
- Onu kavmi ile baş başa bırakın. Eğer galip gelirse, sözünde doğrudur ve peygamberdir diyorlardı. Mekke fethedilip de, İslam Kureyş tarafından da kabul edilince, bu mücadeleyi ilgiyle izleyen Arap kabilelerinin temsilcileri, akın akın Medine’ye gelmeye başladı. Bazen de tek bir kişi yola çıkarak Medine’ye gelip,
- Ya Rasulullah! (s.a.s) Ben falan oğullarının elçisi ve temsilcisiyim. Müslüman olmak için sana geldim diyordu. Medine’ye heyetlerin akın akın gelmesinden dolayı, hicretin 9. yılına heyetler yılı adı verilir.
Kur’an-ı Kerim’in vermiş olduğu haber böylece gerçekleşmiş oluyordu:
Allah'ın (vaadettiği) yardımı ve fetih (zafer) gelince,
110/1
İnsanların Allah'ın (son) dînine akın akın girdiklerini görünce,
110/2
Mekke'nin fethi sırasında bu ifâdeler aynen gerçekleşmiştir (Beydâvî).
Hemen Rabbini hamd ile (överek) tesbîh et ve O'ndan bağışlanma dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.
110/3
(Allah Rasûlü, bu sûrenin inmesi ile, 'Sübhânallâhi ve bihamdihî, estağfirullâhe ve etûbü ileyh' duâsını çokça yapmaya başlamıştır.
Beydâvî.
Umman Hükümdarının İslam’a Davet Edilmesi
Hz. Peygamber (s.a.s), Medine’ye döndükten birkaç gün sonra, Amr bin As’ı (r.a), bir mektupla birlikte Umman hükümdarına gönderdi.
Mektup şöyleydi:
Bismillahirrahmanirrahim;
Allah’ın Peygamberi Muhammed bin Abdullah’tan Cülenda’nın oğulları Ceyfez ve Abdel’e!
Hidayeti bulup doğru yolu tutanlara selam olsun!
Bundan sonra derim ki,
Sizleri İslam’a davet ediyorum. Müslüman olun ki, kurtuluş bulasınız.
Ben yaşayanları Ahiret azabıyla korkutayım ve inkâr edenler için de Allah’ın (c.c) emirlerini uygulayayım diye Allah’ın (c.c) gönderdiği peygamberiyim.
Eğer İslam’ı kabul ederseniz, sizi yine hükümdar yaparım. Eğer yüz çevirirseniz, muhakkak hükümdarlığınız elinizden gidecek, süvariler meydanlarınızı çiğneyecek ve peygamberliğim sizin saltanatınıza galip gelecektir.
Amr bin As anlatıyor (r.a):
Umman’a vardığım zaman, önce Abd’e vardım. Çünkü içlerinden en aklı başında olan oydu.
- Ben Rasulullah’ın (s.a.s) sana ve kardeşine gönderdiği elçiyim.
- Kardeşim yaşça benden önde gelir. Ben seni onunla görüştüreyim de mektubunu o okusun. Sen, neye davet ediyorsun?
- Seni bir olan, eşi ve ortağı olmayan Allah’a (c.c) inanmaya ve Ona ibadet etmeye, Ondan başkasına ibadet etmeyi bırakmaya, Muhammed’in (s.a.s) de Onun kulu ve peygamberi olduğuna şahitlik etmeye davet ediyorum.
- Ey Amr! Sen kavminin ileri gelenlerinden birinin oğlusun. Baban bu konuda nasıl davrandı?
- O iman etmeden ölüp gitti. Onun da Müslüman olmasını ne çok arzu ederdim. Ben de önceleri onun görüşündeydim. Sonunda Allah (c.c) bana doğru yolu gösterdi.
- Ne zaman onu kabul ettin?
- Yakında.
- Nerede Müslüman oldun?
- Habeş hükümdarı Necaşi’nin yanında.
Necaşi’nin de Müslüman olduğunu haber verdim?
- Necaşi’nin halkı, onun hakkında nasıl davrandılar?
- Onu hükümdar olarak bıraktılar ve ona tabi oldular.
- Din adamları da ona tabi oldular mı?
- Evet.
- Ey Amr! Söylediklerine dikkat et! Adam olan için yalan söylemekten daha ayıp ve kötü bir huy yoktur!
- Ben ne yalan söylerim, ne de dinim yalan söylemeye izin verir.
- Peki, Rum hükümdarı Heraklius, Necaşi’nin durumunu öğrendi mi?
- Evet!
- Nasıl öğrenmiş?
- Necaşi, Heraklius’a gönderdiği haracı göndermeyi reddetmiş. Heraklius bunun sebebini öğrenince, kardeşi Yennak, “Senin dininden ayrılıp, sonradan ortaya çıkan bir dine giren bu adamın yaptıklarını yanına bırakacak mısın?” diye sormuş, Heraklius da “Adam kendisi için bir din seçmişse, ben ona ne yapabilirim? Vallahi, saltanatımın elimden gideceğinden endişe etmeseydim ben de Ona tabi olurdum” demiş.
- Ey Amr neler söylediğine dikkat et!
- Vallahi sana doğru söylüyorum!
- Peygamberiniz neleri emrediyor, nelerden sakındırıyor?
- Allah’ın (c.c) emirlerine boyun eğmeyi emrediyor, karşı gelmekten sakındırıyor. İyiliği, akrabaları gözetmeyi emrediyor. Zulümden, haksızlıktan, içki içmekten, putlara tapmaktan men ediyor.
- Davet etmiş olduğu şeyler ne güzel? Kardeşim beni dinleyip, bunları kabul etse ne iyi olur! Ama kardeşim saltanata düşkün, onu bırakmayı istemez.
- Müslüman olursa, Rasulullah (s.a.s) yine onu hükümdar yapar. Zenginlerden sadaka alır, onu yoksul olanlara dağıtır.
- Hiç şüphesiz, bu da güzel bir ahlaktır. Ama kavmimin bunu benimseyeceklerini hiç sanmıyorum.
dedi ve söylediklerimi kardeşine ulaştırdı. Kapısında günlerce bekledim. Bir gün beni çağırdı. Mühürlü mektubu kendisine sundum. Açıp sonuna kadar okuduktan sonra, kardeşine verdi. Ceyfer,
- Kureyşlilerin bu hususta ne yaptıklarını bana haber ver!
- İslam’ı benimseyerek de, bir kısmı korkularından dolayı da Ona tabi oldular. Şu çıkış yolu olmayan vadilerde, senden başka uymayan kimse kaldığını sanmıyorum. Sen bugün Müslüman olmazsan, Süvariler tarafından çiğnenirsin. Müslüman ol, selamet bul! Yine hükümdarlığa devam edersin.
- Bu gün beni kendi halime bırak da yarın yanıma gel!
Ertesi gün,
- Beni davet ettiğin şey üzerinde düşündüm. Eğer elimdeki saltanatı başka bir adama bırakırsam, Arapların en zayıf ve düşkünü durumuna düşerim. Onun süvarileri buralara kadar gelip ulaşamazlar.
- Öyleyse ben yarın çıkıp gidiyorum!
Benim gideceğime kanaat getirince, kardeşi onunla gizlice konuştu:
- Biz ona galip gelemeyiz. Haber gönderdiği her hükümdar, davetini kabul etti.
Bunun üzerine ertesi gün beni yeniden huzuruna çağırttı. Yanına girince,
- Ey Cüreydi! Sen bizden uzakta bulunuyorsan da Allah’tan (c.c) uzak değilsin. Seni tek başına yaratmış olan Allah,(c.c) seni yaratırken işe karıştırmadıklarını, senin de ibadette ona ortak tutmamana layıktır. İyi bil ki, ölü iken O seni diri kıldı. Seni yine eski haline çevirerek öldürecek ve sonra da diriltecektir. Bak! Şu peygamber sana, dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak bir din getirmiştir. Ahiretteki mükafatları kazanmak isteyenler ondan yararlanır. Kendi isteklerine uyanlar ise onu bırakır. Sonra bak ve iyi düşün! O, insanların getirdiğine hiç benziyor mu? Sen artık seçiminde serbestsin: İster söylenenleri kabul et, istersen de aldırış etme de vaad edilen şey başına gelsin.
- Vallahi, sen beni öyle bir peygambere yönlendirdin ki, Onun emrettiklerini tutacak, yasaklarını da bırakacak olanların ilki ben olacağım. Verilen söz yerine getirilecektir. Ben şahitlik ederim ki, o peygamberdir!
Böylece Ceyfer ve kardeşi İslam’ı kabul ettiler. Orada bulunan Arapları da İslam’a davet ettiler. Onlar da davete seve seve uydular. Zekatları toplamak ve aralarında hüküm vermekle ben görevli oldum. Zenginlerden zekatlarını alıp fakirlere dağıttım. Resulullah’ın (s.a.s) vefaat haberi bize ulaşıncaya kadar Ummanlıların yanında kalmaya devam ettim.
Bahreyn Hükümdarının İslam’a Davet Edilmesi
Mekke’nin fethinin hemen ardından elçi gönderilerek İslam’a davet edilen hükümdarların birisi de Bahreyn hükümdarı Münzir bin Sava oldu. Ala bin Hadrami (r.a), Ebu Hureyre (r.a) ile birlikte Bahreyn’e gönderildi.
Mektup şöyleydi:
Bismillahirrahmanirrahim;
Hidayete uyanlara selam olsun!
Bundan sonra derim ki, Ben seni İslam’a davet ediyorum. Müslüman ol, kurtuluş bul! Allah, (c.c) sahip olduğun hükümdarlığı yine sende bırakır.
Şunu da iyi bil ki, dinim develerin ve atların gidebilecekleri yerlere kadar uzanacak ve hakim olacaktır.
Ala bin Hadrami (r.a), hükümdar Münzir’in yanına geldi:
- Ey Münzir! Şüphesiz ki, sen dünya işlerinde güçlü bir akla sahipsin. Ahiret ile ilgili konularda da bu aklını kullan! Şu mecusilik, kötü bir dindir. Onda ne Arapların ne de Yahudi ve Hristiyanların iyi göreceği bir şey var. Onlar evlenilmesi utanılacak olanlarla evlenirler, yenilmesi uygun olmayan şeyleri yerler. Kıyamet günü kendilerini yakacak olan ateşe tapar dururlar. Sen ne aklı kıt, ne de görüşsüz bir kimsesin. Hiç hainlik etmeyen bir kimseye güvenmemen, verdiği sözden hiç dönmeyen bir kimseye inanmaman sana yakışır mı? O öyle bir peygamber ki, aklı başında olan hiç kimse Onun emrettiklerinin yasaklanması gerektiğini, ya da Onun yasakladıkları şeylerin emredilmesi gerektiğini söyleyemez. Affederken affını biraz artırmasını ya da cezalandırırken de cezasını biraz kısmasını da söyleyemez.
- Elimdeki saltanata baktım, onu yalnız dünyaya faydalı buldum. Sizin dininize baktım, onu dünyaya hem de ahirete elverişli buldum. Kendisinde bu dünyaya ve ölümden sonra yaşamaya dönüş umudu bulunan bu dini kabul etmeme engel ne?
dedi ve Müslüman oldu. İslam’a da dört elle sarıldı ve ibadetlerle dinini güzelleştirdi. Halkın çoğu da İslam’a girdi.
Hz.Peygamber’in (s.a.s) Oğlu İbrahim’in Dünyaya Gelişi
Hicretin 8. yılında Hz.Peygamberin (s.a.s) oğlu dünyaya geldi. Onun doğumu Hz.Peygamberi (s.a.s)çok sevindirmişti.
- Ona atam Hz.İbrahim’in ismini koydum!
buyurdu. İslam’a yeni girmiş bulunan Ümmü Bürde adındaki hanım, gelip İbrahim’e süt annelik yapma teklifinde bulundu. O zamanlar süt annelik yaygın bir gelenekti.
Enes bin Malik (r.a) anlatıyor:
Ben ev halkına karşı Resulullah’tan (s.a.s) daha şefkatli bir kimseyi görmedim. İbrahim, süt annesinin yanında bulunuyordu. Resulullah çocuğu görmeye giderken biz de yanında giderdik. Süt annesinin beyi bir demirciydi. Ev duman içindeyken Resulullah (s.a.s) eve girer, oğlunu alır, öper, sonra geri dönerdi.
Bir gün yine İbrahim’in yanına gitmek için yola çıkmıştı. Ben de arkasından gittim. Ebu Seyf’in evine vardığımız zaman, o körüğü çalıştırıp duruyordu. Evin içi dumana boğulmuştu. Ebu Seyf’in yanına vardım. Resulallah’ın (s.a.s) geldiğini söyleyerek, körüğü durdurmasını istedim. Resulullah (s.a.s) İbrahim’i getirtti, bağrına bastı. Allah’ın, söylemesini dilediği kadar ona söz söyledi.
Necaşi’nin Vefati
Habeş hükümdarı Necaşi, Hz.Peygamberin (s.a.s) İslam’a davetine uyan ilk hükümdarlardan birisiydi. Mekke’de işkencenin en ağır olduğu zamanda Müslümanlardan bir kısmı Onun ülkesine hicret etmiş ve güven içinde ibadetlerini yerine getirmişlerdi.
Hicretin 9.yılında, Hz.Peygamber, arada bulunan mesafeye rağmen, Necaşi’nin öldüğünü Müslümanlara haber verdi:
- Topraklarınızın dışında ölen kardeşiniz için cenaze namazı kılın!
- Ya Resulallah! (s.a.s) Ölen kim?
- Allah’ın (c.c) iyi kulu Necaşi öldü!
Hep birlikte Baki kabristanına gittiler. Saf olarak cenaze namazı kılındı. Hz.Peygamber (s.a.s), onun için dua etti ve bağışlanma diledi. Necaşi, Hz.Peygamberin (s.a.s) gıyabında cenaze namazı kıldığı tek kişidir.
Hz.Peygamberin (s.a.s) 1 ay Boyunca Hanımlarından Ayrılması
Hz.Peygamberin (s.a.s) evinde bir çok vakit duman tütmez, yiyecek bir şey bulunmazdı. Fakat kazanılan zaferlerle birlikte mal-mülk çoğalmaya başlamıştı. Hz.Peygamberin (s.a.s) hanımları, bir araya gelerek Hz.Peygambere (s.a.s) baş vurdular:
- Biz de diğer hanımların süslerinden ve geçim bolluğundan istiyoruz!
Bu arada aralarındaki çekişme ve gruplaşma yüzünden Hz.Peygamber (s.a.s) oldukça üzülüyordu. Hz.Peygamber (s.a.s), eşlerinin odalarından ayrılarak Meşrebe denen çardakta 29 gün tek başına oturdu. Yemeklerini orada yedi.
Hz.Ömer (r.a) olayı şöyle anlatır:
Medineli bir komşumla birlikte oturuyordum. Arkadaşlarımdan birisi yatsı vakti bana geldi, kapımı hızlı hızlı çalmaya başladı. Endişelendim, hemen kapıyı açtım:
- Çok büyük bir olay oldu?
- Yoksa düşmanlar mı geldi?
- Hayır ondan daha büyük ve ağır bir olay! Resulullah (s.a.s), kadınlarından ayrılarak yalnızlığa çekilmiş, hanımlarını boşamış!
İçimden, “Hafsa ile Aişe’nin burnu sürtüldü! Kızım Hafsa, hüsrana uğradı! Ben zaten böyle bir şey olacağını tahmin ediyordum.” diye geçirdim. Meşrebe’de bulunan Resulallah’ın (s.a.s) yanına gittim. Kendisine görüşmek istediğim haber verildi. Önce hiçbir şey söylememiş. Arkamı dönüp gidiyorken beni çağırdılar.
İçeri girip kendisine selam verdim. Gördüm ki, Resulullah (s.a.s) bir hasırın üzerine uzanmış. Hasırın örgüleri üzerinde izler bırakmış. Başının altında da hurma lifiyle doldurulmuş bir yastık bulunuyor. Resulallah’ın (s.a.s) bu halini görünce, kendimi tutamayarak ağlamaya başladım.
- Ey Ömer! Ne diye ağlıyorsun?
- Ey Allah’ın peygamberi! Üzerine uzandığın şu hasır, göğsünde izler bırakmış. Yatıp kalktığın hücrenin içinde de birkaç şeyden başka bir şey göremiyorum. Vallahi, çok iyi biliyorum ki, Sen Allah (c.c) katında İran ve Rum hükümdarlarından daha kıymetlisin. Halbuki onlar refah ve nimetler içinde yüzüyorlar. Sen ise bu haldesin!
- Ey Ömer! Sen dünyanın onların, ahiretin de bizim olmasına razı değil misin?
- Evet, razıyım!
- Öyle ise bu iş böyledir, böyle olacaktır!
- Ya Resulallah! (s.a.s) Bari, dua et de, ümmetine geçim bolluğu versin. Allah’a (c.c) ibadet etmezlerken, diğerlerine geçim bolluğu verilmiştir.
Ben böyle söyleyince, Resulullah (s.a.s) doğrulup oturdu,
- Ey Ömer! Yoksa sen şüphe içinde misin? Onlar, nasipleri dünya hayatında çabucak verilip geçiştirilen bir topluluktur.
- Öyle ise, benim için Allah’tan (c.c) bağışlanma dile!
- ...
- Ya Resulallah! (s.a.s) Yüzünde kızgınlık izi görüyorum. Yoksa, hanımlarının sana karşı takındıkları tutum canını mı sıkıyor. Şayet sen onları boşarsan, Allah (c.c) Seninledir, Allah’ın (c.c) melekleri Cebrail (a.s) ve Mikail (a.s) Seninledir, ben ve Hz. Ebubekir (r.a) de seninleyiz. Hanımlarını boşadın mı?
- Hayır!
- Allahu Ekber! Ya Resulallah! (s.a.s) Mescide girdiğimde, Müslümanlar üzüntülerinden çakılları dürtüyorlardı. İneyim de boşanmadığını onlara haber vereyim mi?
- Haber vermek istiyorsan ver!
Yüzünden kızgınlık ve üzüntü izleri gidinceye kadar konuşmaya devam ettim. Nihayet, neşesi yerine geldi ve güldü. Dişleri herkesinkinden daha güzeldi. Mescidin kapısında dikilip en yüksek sesimle:
- Resulullah (s.a.s), hanımlarını boşamamıştır!
diye bağırdım.
Allah (c.c) , durumu açıklayan Kur’an ayetlerini indirdi.
Ey Peygamber! (Bu sırada seni dünyalık isteyerek huzursuz eden) hanımlarına de ki: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerini vereyim ve sizi güzellikle serbest bırakayım."
33/28
"Eğer; Allah'ı, Rasûlü'nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, şüphe yok ki Allah, içinizden güzel hareket edenlere büyük mükafat(lar) hazırlamıştır."
33/29
Ayetler inince Hz.Peygamber (s.a.s), hanımlarından önce Hz.Aişe’nin (r.a) yanına gitti.
- Ey Aişe! Ben sana bir konuyu açıklayacağım. Onu anne babana sormadan cevaplamamakta serbestsin.
- Nedir o ya Resulullah (s.a.s)?
Hz.Peygamber (s.a.s), yukarıdaki ayetleri okudu. Hz.Aişe, (r.a)
- Bu konuda mı anneme ve babama danışacağım? Elbette ki, Allah’ı, (c.c) peygamberini ve ahiret yurdunu tercih ediyorum! Bu konuda ne anneme, ne de babam Hz. Ebubekir’e (r.a) danışırım!
Hz.Peygamber (s.a.s) gülümsedi. Hz.Aişe,(r.a)
- Seni tercih ettiğimi, diğer hanımlarına haber verme!
- Soran olursa haber vereceğim. Allah (c.c) beni, zorluk çıkarıcı ve sıkıntı verici olarak göndermedi. Öğretici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi.
Hz.Aişe (r.a) der ki,
- Resulallah’ın (s.a.s) diğer hanımları da benim gibi yaptılar. Allah’ı, (c.c) peygamberini ve ahiret yurdunu tercih ettiler.
<<<Öceki Sayfa Sonraki Sayfa>>>
Kaynaklar : | Peygamberler Tarihi – M.Asım Köksal Hz.Muhammed’in Hayatı – Martin Lings Feyzü’l Furkan – Hasan Tahsin Feyizli |