Hizmet Anlayışı
HİZMET ANLAYIŞI
Es’ad Coşan Hocaefendi’ye göre hizmetin temel şartı ihlâstır. Yapılan hizmetin karşılık beklemeden, ivazsız ve garazsız olması gerekir. Gaye Allah’ın rızasını kazanmaktır. Hatta hatta yapılan hizmetin karşılığı olarak cennet beklemek bile bir menfaat sayıldığından mü’min bundan da âzâde olmalıdır. Allah’ın rızasını kazanmak gayesi hiç atlanmamalıdır. İnsan hayatının her anında yaptıklarını muhasebe etmeli, gayeyi sık sık hatırlamalıdır. Bunun Hocaefendi’nin içinde bulunduğu gelenekteki formülü sık sık “İlâhî ente maksûdî ve rızâke matlûbî” (Allahım! Maksadım sensin ve isteğim senin rızândır) cümlesini söylemek veya bu şuurda olmaktır.
İbadetlerin en hayırlısı insanlara faydalı olmak, onlara hizmet etmektir. Bu duygularla “hizmet eden izzet bulur.” Cenâb-ı Hak katında makbul bir kul olur. İslâm’ın bu yönünü kavrayan mutasavvıflar tarih boyunca bu ruhla hareket ederek insanların gönüllerini kazanmışlar, içinde bulundukları toplumun sulh, sükûn ve refah içinde; birlik, beraberlik ve dostluk atmosferinde yaşamasını temin etmişlerdir. Tekkede şeyh olacak insanın icazetine “Hâdimü’l-fukarâ” (fakirlerin hizmetçisi) kaydını koyan bir anlayış tabii ki başarılı olacaktır.
Hocaefendi’ye göre hizmetin lâlettayin yapılması da hoş değildir. Yapılanın yerini tam bulması için o hizmetin nasıl yapıldığı da önemlidir. Büyük sûfî Kuşeyrî; “Sevgi, hizmeti yerine getirmekle beraber ‘hürmeti terkettim’ endişesi içinde olmaktır” demektedir. Bu ince ve asil davranışa Kur’an-ı Kerîm ihsan tabirini kullanmakta, bu tarz davranış içinde olana da muhsin demektedir. Hz. Peygamber; “Allah yaptığı işi güzel yapanı (muhsin) sever” buyurmuştur. İlimde, sanatta, edebiyatta, mûsikîde, ahlâkta, edebde, cesarette, doğrulukta, cömertlikte ve hizmette kemâl ve ideal budur. “Allah ihsânı müslümanlara her şeyde yazmıştır; yâni her müslüman her işini çok güzel yapacak. Kılıç ustasıysa, tülbenti havaya atıp altına kılıcı koyduğunda, kılıç tülbenti kesecek kadar keskin olmalıdır. Düşmanla çatışmada düşmanın kılıcı ikiye ayrılacak, ama müslümanın kılıcı ihsânından dolayı kırılmayacak. Kumaşınız hâlis olacak” der. Bu sebepten O, söylediğini güzel söylemiş, yaptığını güzel yapmış, baktığına güzel nazar etmiş, böylece çevresinde hâli, kaali ve nazarı ile gittikçe genişleyen bir sevgi ve hürmet hâlesi oluşturmuştur.
Hocaefendi’ye göre sanat güzeli arama yoludur, işi güzel icra etme tarzıdır; ihsandır. Üretim sadece fabrika ve pazarlarda değil, bir o kadar da kafa ve kalplerde yapılmalıdır. Onun neticeleri hayatın bütün alanlarında aksetmelidir. Pazu-kafa-kalb üçlüsü bir araya geldiğinde ihsan ortaya çıkar; bu üçlüyü bir araya getiren insan sanatkârdır. O bu hali şöyle anlatır: “Bir işyerinde bir levha görmüştüm, hoşuma gitmişti. Sanat öğretmeni bir bilgili arkadaş atölye kurmuş, oraya yazmış. Diyor ki: ‘Yalnız pazusuyla çalışan, işçidir. Pazusu ve kafasıyla çalışan ustadır.’ Usta belki çelimsiz olabilir… İşçi babayiğit olabilir, beş kişinin kaldıramadığı yükü kaldırabilir ama, yalnız pazusuyla çalışıyor… Bazen bir malzemeyi mahveder, perişan eder. Kafası da çalışması lâzım insanın… Bu iki kademeyi anlıyoruz. Üçüncü bir kademe yazmış, o çok hoşuma gitti: ‘Pazusu, kafası ve kalbiyle çalışan, sanatkârdır.’ Bir de kalb yönünü; yani, sanat yönünü, estetik yönünü, güzellik yönünü katmak lâzım… Tabii bizde kalb deyince, estetikten önce îman ve irfan geliyor. İrfan yönünü katmamız lazım bizim de…”
Hocaefendi’nin her hizmet ve faaliyetinin bu ruh ve bilinç ışığında değerlendirilmesi O’nu gereğiyle anlamak için zorunludur. Burada O’nun gerçekleştirdiği bir faaliyetini bahsettiğimiz açıdan ve beynelmilel tesirleri bakımından zikretmek yerinde olur. Bu da neşir hayatına kazandırıp uzun süre devamını sağladığı, başmakalelerini yazdığı İlim ve Sanat Dergisi’dir. Bu derginin kalitesini ve tesir sahasını belirtmek için Prof. Dr. Şerif Mardin’i dinleyelim: “Prof. Coşan, İslâmî ideoloji doğrultusunda üç tane süreli yayın çıkaran bir örgütün başında bulunmaktadır. Bunlardan İlim ve Sanat, dini nitelikte olmayan benzerleriyle karşılaştırıldığında bilgilendirici bir dergi olarak önemli bir okur kitlesine ulaşır. Başka hiçbir müslüman toplumda laik aydınların söylemini yakalama konusunda bu kadar başarılı bir örnek bilmiyorum.”
Hocaefendi’ye göre hizmet hem güzel olmalı hem de körükörüne değil, bilinçli ve yaygın olmalıdır. Bunun şartları da; iyi yetişmek (eğitim), organize olmak, bilimsel çalışmak ve hizmeti planlamaktır.
Eğitim
vezîr, fakiri zengin, sipahiyi paşa, ümmîyi âlim, zâlimi fâzıl mertebesine yükseltir, dağdaki çobanın oğlunu beynelmilel şöhrete sahip atom âlimi yapar, harap beldeleri mâmur, silik ülkeleri lider kılar.”
Bir milleti eğitim, eğitimi de fâzıl ve kâmil ilim adamları kurtarır.
Organize Olmak
Esad Coşan Hocaefendi etkili hizmeti organizeli çalışmaya bağlar. Bir tek kişinin çalışmasına bağlı çalışma ve hizmeti çalışma saymaz. Şahsî çalışmaların en güzel şekilde akord ve koordine edilmesi elzemdir. Nasıl ki, ilimler, ne kadar yetenekli olursa olsun tek kişinin ihâtâ edemeyeceği kadar çoğalmış, genişlemiş ve gelişmiş ve bu durum işbölümüne, kolektif çalışmaya, düzen ve organizasyona, ihtisaslaşmaya sevk etmişse aynı bunun gibi hizmetler de çoğalmış, hizmet alanları genişlemiştir. Onun için de kolektif çalışmaya ihtiyaç vardır.
Hizmeti yapmak için başka insan ve topluluklarla işbirliği yapılmalıdır. Toplum olarak başarının temelinde bu kolektif bilinç vardır. Aksi takdirde, ehliyetsiz, liyakatsiz insanlar elinde hizmet asıl amacından çıkar. Makyavelist bir anlayış topluma hakim olur.
“İslâm tabiat dini olduğu için, yâni hilkate ve fıtrata ve tabiata uygun olduğu için, toplum içinde olmayı tercih ediyor. Bir kenara çekilip kendi başına, ibadet hazları içinde, memnun yaşamaktansa; toplumun içine girip toplumun fertlerinin kendisine ezâ ve cefâ ve zulmüne tahammül etmek, daha sevaplı olarak gösteriliyor.” O yüzden müslümanın da iyi yetişmiş ve sosyal olanı makbuldür.
Bilimsel Çalışmak
Hocaefendi’ye göre, sosyal hizmetler, ödevler ve görevler, özel ve uzman ekipler tarafından dikkat ve ihtimam ile ilim ve irfana uygun olarak düşünülmeli ve bölüşülmelidir. O’na göre olanca güçle bilimsel olmak zorunluluğu vardır. En güçlü vasıf bilimsel ölçülere göre yapma vasfıdır. En büyük başarı bilimsellikle sağlanmaktadır. En verimli yatırım bilime yapılan yatırımdır. Bilim, hizmet ve çalışmaların bilimsel olması için gereklidir. Bilim, çok büyük zahmetleri çok küçük şeylere indirgemekte, çok büyük zahmetleri halletmekte, dağları devirmektedir.
Hizmeti Planlamak
Hocaefendi, hizmetlerin mutlaka planlı olması gerektiğini savunur. Nasıl ki, bir apartman yapılacağı zaman, birkaç metre boyunda ozalite çekilmiş planlar yapılıyor; tesisat planı, alt kat planı, yandan görünüş, önden görünüş, üstten görünüş gibi detaylar, girintiler-çıkıntılar, baca deliklerine varıncaya kadar belirtiliyorsa aynen onun gibi hizmetlerin de planlanması lazımdır. Avrupalı planı güncel ve peynir ekmek gibi tabiî hale getirmiş ve bunu uygulamaktadır. Onun için, “sosyal olayların da, hizmetlerin de mutlaka –hiç olmazsa, bir apartmanın yapılışı kadar- planlı olması gerekir.”
Hizmette Sınır; Himmeti Geniş Tutmak
hatta O, “bu kâinatın nizamı bizden sorulur” diyecek bir sorumluluk hissine sahiptir. “Biz kâinata nizam vermeye, potansiyel olarak gücü yetecek bir toplumuz” diyerek donandığı değerlerin kıymetini vurgular, kapasitemizin altında çalıştığımızdan utanmalıyız, diye de hayıflanır.
Zîrâ Hocaefendi, sahip olduğu ve temsil ettiği değerlerle donanmış insanların geçmişte büyük başarılara imza attığının şuurundadır. Şöyle der: “Ben çok iddialı olarak söyleyebilirim: Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’dir. Ama tarih kitapları öyle yazmıyor. Çünkü, Osmanlı’nın bütün fertleri Mevlânâ’dan feyz almışlardır. Mesnevî onların ahlâk kitabı olmuştur. Osmanlı olup da, eli kalem tutup da -ister kadı olsun, ister asker olsun, ister şair olsun, ister esnaf olsun- Mevlânâ’yı bilmeyen yoktur. Mevlânâ’dan feyiz almayan yoktur.”
Görüldüğü gibi Hocaefendi’de çıta oldukça yüksektir. “İnsanın kıymeti, himmeti kadardır. Yâni hayalinden, arzusundan geçen hizmet alanı kadardır. Ne kadar yere hizmet etmek istiyorsanız, kıymetiniz o kadardır. Ne kadar büyük işler yapmak istiyorsanız, büyüklüğünüz o kadardır” demektedir. Hizmet sahasını kendisi şöyle ortaya koyar: “Sadece Türkiye hudutları içinde bahis konusu değildir, Türkiye’nin dışındaki müslümanlar da bizim kardeşimizdir… Yugoslavya da bizim ilgi sahamıza girer, Yunanistan da girer, Bulgaristan da girer, Kafkasya da girer, Orta Asya da girer, Hindistan da girer, Bengladeş de girer, Güneydoğu Asya da girer, Çin de girer… Yani, biz her tarafla da ilgiliyiz.” Hocaefendi dünya müslümanlarının sorunlarıyla yakından ilgilidir. O yüzden çalışma odasına koca bir Dünya haritası asmıştır. Ve “odanın bir duvarını baştan aşağı kaplayan, benim üç boyum kadar dünya haritası var. Ne zaman haritalara baksam çok üzülüyorum” demektedir. “Elimden gelse şu haritayı kaldırıp, yerine evrenin haritasını asacağım!” diyerek bundan da tatmin olmadığını ve vizyonunun sınırlarını ifade etmiştir.
Hocaefendi’nin hizmet ufkunun sınırlarında sadece müslümanlar yoktur. Hiç kimseyi dışlamadan ve dışarıda bırakmadan bütün insanlara yönelik çalışma ve hizmet yapmak gayesindedir. İnsanları Hz. Adem aleyhisselâm’dan kardeş olduğu için sevmektedir.
Hocaefendi, insanları Türkiye halkına faydalı çalışmalar yapmaya yönelttiği gibi, pencerelerini dünyaya açmalarını, fakir ülkeleri görmelerini, oralara yatırımlar yapmalarını ve yardımcı olmalarını salık verir. Bunları yapan kimselerin de olduğunu; Türkmenistan’a, Özbekistan’a, Kırgızistan’a, Azerbaycan’a giden, fedâkarca oralarda yatırım yapan, kâr etmediğini bile bile oraya fabrika taşıyan kimselerin olduğunu da sevinerek belirtir.
Hocaefendi’nin hizmet alanına sadece insanlar girmemektedir. Çevre de, hayvanlar da O’nun hizmet sahasını teşkil eder. O, “Eşyayı bile tahrib etmek istemiyoruz… Çevreyi tahrib etmek istemiyoruz, çevreye çöp bile atmak istemiyoruz… Bir ağacın dalını bile kırmak istemiyoruz. Bir ağaç zarara uğradığı zaman, kalbimiz buruklaşıyor” diyerek çevreye bakışını dillendirmekte; güllerle konuşan, onların dertleriyle dertlenen Yunus Emre’nin çizgisini sürdürdüğünü göstermektedir.