Fütüvvet kelimesi sözlükte; "1. Soy temizliği, 2. Mertlik, Gençlik, Yiğitlik, Delikanlılık, 3. Cömertlik, Elaçıklığı"(1) anlamlarına gelmektedir. Fütüvvet kurumunun kanunnâmeleri durumundaki fütüvvetnâmeler incelediğinde, bu kelimenin aslının Arapça olduğu ve "fetâ" kelimesinden türemiş bulunduğu görülür. "Fetâ" tekil bir kelime olup, "delikanlı, yiğit, eli açık, iyi huylu" anlamındadır. Çoğulu "fityan"dır(2).
Fetâ, fityan ve fütüvvet kelimeleri, Kur'an'da geçtiği anlamlarda kullanılmış, fetâ olan kişinin âyetlerde belirtilen özelliklere sahip olması gerektiği değerlendirilmiştir. Fütüvvetnâmeler, "fetâ" ile ilgili âyetlerle başlamaktadır(3).
Kur'an'da fetâ kelimesinin geçtiği âyetler incelendiğinde, kelimenin sözlük anlamlarının değişik ayetlerde kullanıldığını görülür. Fütüvvetle ilgili yazılmış ilk kitaplardan birisi olan Tuhfatü'l-Vasaya isimli fütüvvetnâmesinde Harputlu Nakkaş İlyas oğlu Ahmet, bu durumu şöyle açıklamaktadır:
"Ulu Tanrı, fetâları, fütüvvetle yedi yerde anmış ve her birini bir faziletle, bir yücelikle övmüştür. Bunlardan biri Yusuf sûresidir. Orada otuzuncu âyetten sonra Ulu Tanrı 'Şehirdeki kadınların bir bölüğü, Aziz'in karısı delikanlısına gidip gelmede dediler' buyurup fütüvveti temizlik ve çekinmekle övmüştür(4)."
Ayette Hz. Yusuf'un Allah'ın emirlerine uymayı hevâ ve hevesine tercih ettiği, kötülüğe yönelmediği, bu sebepten dolayı fetâ olmaya ve bu sıfatla anılmaya hak kazandığı anlatılmaktadır. Adı geçen fütüvvetnâmede fetâ kelimesinin "yiğitlik" anlamında da kullanıldığını belirten yazar, şu âyeti kanıt olarak göstermektedir:
"Hatırla ki, o vakit, o genç yiğitler mağaraya sığındılar da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Bize, tarafından bir rahmet ihsan buyur ve işimizden bize bir başarı hazırla(5)."
Fetâ kelimesinin sözlük anlamlarının bütününü içeren bir başka âyet de Enbiyâ sûresinde geçmektedir. Hz. İbrahim'in; mert, yiğit, güzel huylu, gözü pek bir delikanlı olduğu ve putlara tapan müşriklere boyun eğmediği, onların putlarını kırdığı geniş bir şekilde açıklandıktan sonra, ayette şu ifade kullanılmaktadır:
"... Dediler ki bir fetâ duyduk, bunları (putları) kötülüyor, kendisine İbrahim deniyormuş(6)."
Fütüvvet kelimesinin sözlük anlamları, yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere tamamen Kur'an'dan alınmış ve bu şekilde kullanılmıştır.
Terim olarak fütüvvetten ilk bahsedenler, İslâm tasavvufunda "önder" olarak kabul edilen ilk sufîlerdir. Bunlar, fütüvveti tasavvuf hayatında bir makam olarak görmüşlerdir. Sadece "fütüvvet"i konu edinen ilk kitap olan "Tasavvufta Futüvvet" isimli eserinde Sülemî, fütüvveti Allah'a, Peygamber'e ve insanlara karşı bir davranış şekli kabul eder ve şöyle tanımlar:
"... fütüvvet: (Allah'ın) emirlerine uyma, güzel ibadet, her kötülüğü bırakma, zahiren ve batınen, gizli ve açık ahlâkın en güzeline sarılmadır(7)."
Tanımdan anlaşılacağı üzere; fütüvvet, bir davranış biçimi ve bir yaşam tarzı olarak algılanmaktadır. Fütüvvet, tasavvuf hayatında bir mertebe (rütbe, derece) ve güzel davranış şeklinde anlaşılmasından dolayıdır ki, kitlelere cazip gelmiştir. Dönemin bütün önder sufîleri fütüvveti, "iyi davranışlar toplamı" olarak değerlendirmişlerdir. Hattâ dönemin sufîleri, fütüvveti Hz. Adem'in özür dilemesi, Hz. Nuh'un sebatı, Hz. İbrahim'in vakârı, Hz. İsmâil'in doğruluğu, Hz. Musa' nın ihlâsı, Hz. Eyyub'un sabrı, Hz. Muhammed'in cömertliği, Hz. Ebû Bekir'in acıma duygusu, Hz. Ömer'in hamiyeti ve âdâbı, Hz. Osman'ın hayâsı ve Hz. Ali'nin bilgisi gibi özelliklerin bir araya gelmesi şeklinde anlarlar ve ancak bu sıfatların hepsine birden sahip olan insanın iyi davranışlarda bulunabileceğine inanırlardı(8).
Fütüvveti, tüm önder sufîlerin bu şekilde anladıkları ve kullandıkları diğer sağlam kaynaklardan da anlaşılmaktadır. Fütüvvet konusuna risalesinde geniş bir bölüm ayıran Kuşeyrî, büyük sufîlerin fütüvvet tanımlarını aktarmıştır. Risalede geçen tanımların bütünü, fütüvvetin yaşam biçimi olduğunu gözler önüne sermektedir. Bazı sufilerin fütüvvet konusundaki değerlendirmeleri şöyledir:
Fudayl b. İyaz: Fütüvvet, dostların kusurlarını hoş görmektir.
Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere fütüvvet, nefis temizliğine, yüksek ahlâka ve cömertliğe dayanan, başkasını kendi nefsine tercih etmek (altruism) şeklindeki ifadesini bulan bir yaşam biçimidir.
Fütüvvet kelimesinin, bu şekilde anlaşılması ve yorumlanması günümüz araştırmacıları tarafından da kabul edilmektedir. Ülgener; şunları yazmaktadır:
"Fütüvvet; el açıklığı, konukseverlik, yerine göre zulüm ve kahır görmüşlere sahib çıkma ve yolda gözünü budaktan esirgememe mânâsında bir cesaret ve yiğitlik karşılığı olarak kullanılmıştır(10)."
Oryantalistler C. Cahen ve Franz Taeschner de fütüvvet kelimesini aynı anlamlarda kullanmışlardır(11).
Fütüvvetin eş anlamlısı olarak ayyar (civan-mertlik) kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime daha çok Farsça kitaplarda görülür. Civanmertlik (ayyarlık), aynen fütüvvet gibi çeşitli sıfatlara ve iyi davranışlara dayandırılmıştır. Civanmert, fetâda olduğu gibi, yürekli, eli açık, mert, gönül temizliği, iyi huylu, arkadaşını kendine tercih etme ve haksızlığa boyun eğmeme gibi özelliklere sahiptir. Sıralanan özelliklere sahip olmayanlar, civanmert olamazlar. Civanmertlik, tasavvuftaki fütüvvet anlayışı gibi diğergamlığa dayanan yaşayış biçimidir(12).
Farklı kültürler nedeniyle çeşitli isimler altında İslâm'ın yayıldığı bütün bölgelerde etkileri görülen fütüvvettin temel şartı: kişinin kendini değil başkalarını düşünmesi, insanların kusur ve eksikliklerini aramaması, nefsî duygularının esiri olmaması, mert, yiğit ve kerem sahibi olmasıdır.
Fütüvvet:
ülfet etmek, kaynasmak ve cömertliktir
dostlari ve komsulari gözetmektir
kendisinden önce arkadaslarina acimaktir
malinda, dostlarinin kendi mallari gibi tasarruf etmelerine müsaade etmektir
misafiri ve ziyafet vermeyi sevmektir
dogru olmak, gözü tok gönlü genis olmaktir
dogru sözlü olmak, emaneti ödemektir
garipleri sevmek ve onlarin hakkini yerine getirmektir
salihlaerin elbisesine bürünmeden önce icini düzeltmektir
yaptigi isten karsilik beklememektir
tövbeye sarilmak, saglam bir irade ile tövbe ettigi seye bir adha dönmemeye karar vermektir
"Fütüvvet, insanlari mazur kendini kusurlu görmek Baskalarini tam , kendini noksan, insanlarin iyisine kötüsüne, topyekün halka sefkat ve merhamet nazariyla bakmak
Fütüvvetin en yüksek derecesi ise halkin seni Hakàn alikoymamasi, Hak ile arana perde olmamasidir" diye cevap verdi (Sülemi, Tabakattü`s-Sofiyye, s 216)
Muhammed b Faz`le sordular: Fütüvvet nedir? Su karsiligi verdi:
"Fütüvvet, Allahin emirlerine uyarak, ic dünyasini güzel huy ve iyi gecimle dis dünyasini koruyabilen insanlarin sifatidir" (Sülemi, Tabakatüs`s-Süfiyye, s 216)
Muhasibi`ye göre fütüvvet, baskalarina insaf ettigin halde onlardan insaf beklememen,; baskalarina bagista bulunman, fakat baskalarinda bagis beklmememendir Vermen, fakat almamandir (Kuseyri, Risale, s 227)
Cüneyd-i Bagdadi`ye fütüvvetin ne oldugunu sorulunca:
"Fütüvvet, hicbir fakirden nefret etmemen, hicbir zenginde de halini arzetmemendir" demistir
bir baska defasinda da:
fütüvvet, "Eziyeti kaldirmak, baskalarindan bir sey beklememek ve sikayeti ter- ketmek" diye tanimlamistir
Fudayl b Iyaz da (ks) söyle der:
"Fütüvvet (asil yigitlik) kardeslerinin hatalarini her zaman affetmektir"
Ebu Bekri el - Verrak (ks) söyle der ki:
Feta (yigit insan), hicbir hasmi olmayan (kendisine haksizlik eden herkesi hos görüp bagislayan) kimsedir" (Kuseyri`, Risale, s226)
Sehl`e göre fütüvvet, sünnete uymaktir (Kuseyri`, Risale, s227)
Sülemi fütüvveti: "Hz Adem gibi özür dielmek, Hz Nuh gibi iyi, Hz Ibrahim gibi vefali, Hz Ismail gibi dürüst, Hz Musa gibi ihlasli, Hz Eyyüb gibi sabirli, Hz Davud gibi cömert, Hz Ebubekir gibi hamiyetli, Hz Ömer gibi adaletli, Hz Osman igbi hayali, Hz Ali gibi bilgili olmaktir, Hz Muhammed (sav) gibi merhametli" seklinde tarif etmistir
Nasrabadi`ye görefütüvvetin asli, bir kulun sürekli (Allah icin) baskasinin isine kosmasidir (Kuseyri, Risale, s226)
Imam Ali fütüvvet bes seyle olur demisti:
1 varlik sirasinda tevazu göstermek
2 Cezalandirmaya gücü yettigi halde bagislamak
3 Az da olsa elindekinden vermek
4 Karsilik beklemeden vermek
5 Herkeze nasihat etmek
DİPNOTLAR 1. Develioğlu, F., "Osmanlıca-Türkçe Lûgat", Ankara, 1970.
2. Çağatay, N., "Ahîlik", Ankara, 1974, s.4
3. Sülemî, "Tasavvufta Fütüvvet", (Çev. S. Ateş), Ankara, 1977, s. 22-24
4. Gölpınarlı, A., "İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı", İ.Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 11, İstanbul, 1950, s.208
5. Kehf Suresi, Ayet: 10
6. Enbiya Suresi, Ayet: 60
7. Sülemî: a.g.e., 1977, s.24
8. Gölpınarlı, A.; a.g.e., s.7
9. Kuşeyrî, "Kuşeyrî Risalesi", (Çev. S. Uludağ) İstanbul, 1978, s.325
10. Ülgener, S., "İslâm, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlâkı", İstanbul, 1981, s.90
11. Taeschner, F., "İslâm Ortaçağında Futuvva", İ.Ü.İ.F.M. Cilt. 15, İstanbul, 1954
12. Keykavus, "Kabusnâme", (Çev. O.Ş. Gökyay) İstanbul, 1944, s.377
Fütüvvet kelimesi sözlükte; "1. Soy temizliği, 2. Mertlik, Gençlik, Yiğitlik, Delikanlılık, 3. Cömertlik, Elaçıklığı"(1) anlamlarına gelmektedir. Fütüvvet kurumunun kanunnâmeleri durumundaki fütüvvetnâmeler incelediğinde, bu kelimenin aslının Arapça olduğu ve "fetâ" kelimesinden türemiş bulunduğu görülür. "Fetâ" tekil bir kelime olup, "delikanlı, yiğit, eli açık, iyi huylu" anlamındadır. Çoğulu "fityan"dır(2).
Kur'an'da fetâ kelimesinin geçtiği âyetler incelendiğinde, kelimenin sözlük anlamlarının değişik ayetlerde kullanıldığını görülür. Fütüvvetle ilgili yazılmış ilk kitaplardan birisi olan Tuhfatü'l-Vasaya isimli fütüvvetnâmesinde Harputlu Nakkaş İlyas oğlu Ahmet, bu durumu şöyle açıklamaktadır:
"Ulu Tanrı, fetâları, fütüvvetle yedi yerde anmış ve her birini bir faziletle, bir yücelikle övmüştür. Bunlardan biri Yusuf sûresidir. Orada otuzuncu âyetten sonra Ulu Tanrı 'Şehirdeki kadınların bir bölüğü, Aziz'in karısı delikanlısına gidip gelmede dediler' buyurup fütüvveti temizlik ve çekinmekle övmüştür(4)."
Ayette Hz. Yusuf'un Allah'ın emirlerine uymayı hevâ ve hevesine tercih ettiği, kötülüğe yönelmediği, bu sebepten dolayı fetâ olmaya ve bu sıfatla anılmaya hak kazandığı anlatılmaktadır. Adı geçen fütüvvetnâmede fetâ kelimesinin "yiğitlik" anlamında da kullanıldığını belirten yazar, şu âyeti kanıt olarak göstermektedir:
"Hatırla ki, o vakit, o genç yiğitler mağaraya sığındılar da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Bize, tarafından bir rahmet ihsan buyur ve işimizden bize bir başarı hazırla(5)."
Fetâ kelimesinin sözlük anlamlarının bütününü içeren bir başka âyet de Enbiyâ sûresinde geçmektedir. Hz. İbrahim'in; mert, yiğit, güzel huylu, gözü pek bir delikanlı olduğu ve putlara tapan müşriklere boyun eğmediği, onların putlarını kırdığı geniş bir şekilde açıklandıktan sonra, ayette şu ifade kullanılmaktadır:
"... Dediler ki bir fetâ duyduk, bunları (putları) kötülüyor, kendisine İbrahim deniyormuş(6)."
Fütüvvet kelimesinin sözlük anlamları, yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere tamamen Kur'an'dan alınmış ve bu şekilde kullanılmıştır.
Terim olarak fütüvvetten ilk bahsedenler, İslâm tasavvufunda "önder" olarak kabul edilen ilk sufîlerdir. Bunlar, fütüvveti tasavvuf hayatında bir makam olarak görmüşlerdir. Sadece "fütüvvet"i konu edinen ilk kitap olan "Tasavvufta Futüvvet" isimli eserinde Sülemî, fütüvveti Allah'a, Peygamber'e ve insanlara karşı bir davranış şekli kabul eder ve şöyle tanımlar:
"... fütüvvet: (Allah'ın) emirlerine uyma, güzel ibadet, her kötülüğü bırakma, zahiren ve batınen, gizli ve açık ahlâkın en güzeline sarılmadır(7)."
Tanımdan anlaşılacağı üzere; fütüvvet, bir davranış biçimi ve bir yaşam tarzı olarak algılanmaktadır. Fütüvvet, tasavvuf hayatında bir mertebe (rütbe, derece) ve güzel davranış şeklinde anlaşılmasından dolayıdır ki, kitlelere cazip gelmiştir. Dönemin bütün önder sufîleri fütüvveti, "iyi davranışlar toplamı" olarak değerlendirmişlerdir. Hattâ dönemin sufîleri, fütüvveti Hz. Adem'in özür dilemesi, Hz. Nuh'un sebatı, Hz. İbrahim'in vakârı, Hz. İsmâil'in doğruluğu, Hz. Musa' nın ihlâsı, Hz. Eyyub'un sabrı, Hz. Muhammed'in cömertliği, Hz. Ebû Bekir'in acıma duygusu, Hz. Ömer'in hamiyeti ve âdâbı, Hz. Osman'ın hayâsı ve Hz. Ali'nin bilgisi gibi özelliklerin bir araya gelmesi şeklinde anlarlar ve ancak bu sıfatların hepsine birden sahip olan insanın iyi davranışlarda bulunabileceğine inanırlardı(8).
Fütüvveti, tüm önder sufîlerin bu şekilde anladıkları ve kullandıkları diğer sağlam kaynaklardan da anlaşılmaktadır. Fütüvvet konusuna risalesinde geniş bir bölüm ayıran Kuşeyrî, büyük sufîlerin fütüvvet tanımlarını aktarmıştır. Risalede geçen tanımların bütünü, fütüvvetin yaşam biçimi olduğunu gözler önüne sermektedir. Bazı sufilerin fütüvvet konusundaki değerlendirmeleri şöyledir:
Fudayl b. İyaz: Fütüvvet, dostların kusurlarını hoş görmektir.
Ebû Bekir Verrak: Fetâ, düşmanı bulunmayan kimsedir.
Muhammed b. Ali Tirmizî: Fütüvvet, Rabbi için (onun rızasını kazanma gayesi ile) nefsine düşman olmaktır.
Cüneyd: Fütüvvet, fakirden nefret etmemek, zengine yaranmaya çalışmamaktır(9).
Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere fütüvvet, nefis temizliğine, yüksek ahlâka ve cömertliğe dayanan, başkasını kendi nefsine tercih etmek (altruism) şeklindeki ifadesini bulan bir yaşam biçimidir.
Fütüvvet kelimesinin, bu şekilde anlaşılması ve yorumlanması günümüz araştırmacıları tarafından da kabul edilmektedir. Ülgener; şunları yazmaktadır:
"Fütüvvet; el açıklığı, konukseverlik, yerine göre zulüm ve kahır görmüşlere sahib çıkma ve yolda gözünü budaktan esirgememe mânâsında bir cesaret ve yiğitlik karşılığı olarak kullanılmıştır(10)."
Oryantalistler C. Cahen ve Franz Taeschner de fütüvvet kelimesini aynı anlamlarda kullanmışlardır(11).
Fütüvvetin eş anlamlısı olarak ayyar (civan-mertlik) kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime daha çok Farsça kitaplarda görülür. Civanmertlik (ayyarlık), aynen fütüvvet gibi çeşitli sıfatlara ve iyi davranışlara dayandırılmıştır. Civanmert, fetâda olduğu gibi, yürekli, eli açık, mert, gönül temizliği, iyi huylu, arkadaşını kendine tercih etme ve haksızlığa boyun eğmeme gibi özelliklere sahiptir. Sıralanan özelliklere sahip olmayanlar, civanmert olamazlar. Civanmertlik, tasavvuftaki fütüvvet anlayışı gibi diğergamlığa dayanan yaşayış biçimidir(12).
Farklı kültürler nedeniyle çeşitli isimler altında İslâm'ın yayıldığı bütün bölgelerde etkileri görülen fütüvvettin temel şartı: kişinin kendini değil başkalarını düşünmesi, insanların kusur ve eksikliklerini aramaması, nefsî duygularının esiri olmaması, mert, yiğit ve kerem sahibi olmasıdır.
Fütüvvet:
Abu Abdullah es-Sizci`ye sordular:
"Neden sufiler gibi hirka giymiyorsun?" Dedi ki:
"Hirka giymek ancak fütüvvet ehli, yigit kisilere yarasir
Peki, öyleyse fütüvvet nedir?" diye sordular:
"Fütüvvet, insanlari mazur kendini kusurlu görmek
Fütüvvetin en yüksek derecesi ise halkin seni Hakàn alikoymamasi, Hak ile arana perde olmamasidir" diye cevap verdi
Muhammed b
"Fütüvvet, Allahin emirlerine uyarak, ic dünyasini güzel huy ve iyi gecimle dis dünyasini koruyabilen insanlarin sifatidir
Sibli fütüvveti söyle tanimlar:
"fütüvvet, muhabbet aninda sadakat, düsmanlik aninda yumusaklik, kitlik ve azlik aninda elindekini bölüsmektir
Muhasibi`ye göre fütüvvet, baskalarina insaf ettigin halde onlardan insaf beklememen,; baskalarina bagista bulunman, fakat baskalarinda bagis beklmememendir
Cüneyd-i Bagdadi`ye fütüvvetin ne oldugunu sorulunca:
"Fütüvvet, hicbir fakirden nefret etmemen, hicbir zenginde de halini arzetmemendir" demistir
bir baska defasinda da:
fütüvvet, "Eziyeti kaldirmak, baskalarindan bir sey beklememek ve sikayeti ter- ketmek" diye tanimlamistir
Fudayl b
"Fütüvvet (asil yigitlik) kardeslerinin hatalarini her zaman affetmektir"
Ebu Bekri el - Verrak (k
Feta (yigit insan), hicbir hasmi olmayan (kendisine haksizlik eden herkesi hos görüp bagislayan) kimsedir
Sehl`e göre fütüvvet, sünnete uymaktir
Sülemi fütüvveti: "Hz
Nasrabadi`ye görefütüvvetin asli, bir kulun sürekli (Allah icin) baskasinin isine kosmasidir
Imam Ali fütüvvet bes seyle olur demisti:
1
2
3
4
5
DİPNOTLAR
1. Develioğlu, F., "Osmanlıca-Türkçe Lûgat", Ankara, 1970.
2. Çağatay, N., "Ahîlik", Ankara, 1974, s.4
3. Sülemî, "Tasavvufta Fütüvvet", (Çev. S. Ateş), Ankara, 1977, s. 22-24
4. Gölpınarlı, A., "İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı", İ.Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 11, İstanbul, 1950, s.208
5. Kehf Suresi, Ayet: 10
6. Enbiya Suresi, Ayet: 60
7. Sülemî: a.g.e., 1977, s.24
8. Gölpınarlı, A.; a.g.e., s.7
9. Kuşeyrî, "Kuşeyrî Risalesi", (Çev. S. Uludağ) İstanbul, 1978, s.325
10. Ülgener, S., "İslâm, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlâkı", İstanbul, 1981, s.90
11. Taeschner, F., "İslâm Ortaçağında Futuvva", İ.Ü.İ.F.M. Cilt. 15, İstanbul, 1954
12. Keykavus, "Kabusnâme", (Çev. O.Ş. Gökyay) İstanbul, 1944, s.377